degisti.com

zamanla her şey değişir…

Galata Mevlevihanesi Müzesi

Galata Mevlevihanesi Müzesi

 

Galata Mevlevihanesi, Beyoğlu Tünel( http://www.degisti.com/index.php/archives/1632 ) meydanından Galipdede Caddesi’ne girildiğinde hemen solda yer alır. “Kulekapısı Mevlevihanesi” ve “Galipdede Tekkesi “adlarıyla da anılan mevlevihane, II. Beyazıt Han dönemi Bosna Beylerbeyi İskender Paşa tarafından 1491 yılında inşaa ettirilmiştir. İlk şeyhi de Mehmet Sema-i Çelebi’dir.

 Mevlevihane; semahane, derviş hücreleri, şeyh dairesi ve hünkar mahfili, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler ve hazireden oluşmaktadır.

Galata Mevlevihanesi’nin kırlarla ve korularla kaplı olan çevresi, zaman içinde mesire niteliğini kaybetmiş, XIX. yüzyılda Pera’daki kagir levanten mahalleleri mevlevihanenin çevresini kuşatmıştır. Zamanla yabancı bir doku içinde sıkışıp kalan Galata Mevlevihanesi, İstanbul’u ziyarete gelen ve Pera’da ikamet eden yabancıların klasik uğraklarından biri olmuştur. XVII. yüzyıl başlarından itibaren birçok kere yenilenen ve çeşitli eklemelerle külliye niteliğine bürünen Galata Mevlevihanesi, III. Selim’in 1791-92’de gerçekleştirdiği yenileme sonucunda, ana hatlarıyla bugünkü yerleşim düzenine kavuşmuş, 1851 ile 1859 yıllarındaki imar faaliyetleri sonunda ise son şeklini almıştır.

galata_mevlevihanesi_beyoglu

Mevlevihanenin  Galipdede Caddesi üzerinde cümle kapısı, bunun sağında sebilküttab, solunda Kudretullah Efendi Türbesi ve bir dizi dükkan sıralanmaktadır. Cümle kapısını takip eden üstü açık geçitten, zemini taş döşeli avluya ulaşılır. Avlunun güneyinde, semahane, şeyh dairesi ve dedegan hücrelerini barındıran ana bina, batısında sarnıçla şadırvan, kuzeybatı köşesinde mutfak binasının kalıntıları ile çamaşırhane, kuzeyinde sırtını sebilküttaba dayayan Hasan Ağa Çeşmesi, doğusunda Şeyh İsmail Rusuhi ve Şeyh Galib dedelerin gömülü oldukları türbe, bunun kuzeybatı köşesine bitişik çilehane ile hazire yer almaktadır.

Cümle kapısı ile bunu iki yandan kuşatan Halet Efendi Sebilküttabı ve Türbesi mimari bir bütünlük meydana getirmektedir. Osmanlı ampir üslubunun en erken tarihli örneklerini oluşturan bu kâgir yapıların cepheleri beyaz mermer kaplıdır. Cümle kapısının kilit taşı çıkıntılı olan kemeri, her iki yüzde de birer kitâbeyle taçlandırılmıştır. Kapının dış yüzündeki kitabe, II. Mahmut’un 1834-35’de mevlevihaneyi yeniden inşaa ettirmesi sırasında konmuş, ortasındaki beyzî madalyona da hükümdarın tuğrası yerleştirilmiştir. Kitabenin metni Mehmet Lebîb’e, tallik hattı Yesarîzade Mustafa İzzet’e aittir. Kapının avluya bakan iç yüzünde ise mevlevihanenin III. Selim tarafından 1791-92’de yenilendiğini belgeleyen ve asıl yerinin 1819’dan önce cümle kapısının dış yüzü olduğu anlaşılan bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe de manzum ve tallik hatlı olup, metni Şeyh Galib’indir.

galata_mevlevihanesi_2016

Zemin katı sebil – çeşme ikilisiyle muvakkithaneye, üst katı ise kütüphane – mektep mekanına tahsis edilmiş olan sebilküttab, Osmanlı mimarisinde türünün son örneğidir. Yapının Galipdede Caddesi’ne bakan kuzey cephesiyle avluya uzanan geçit üzerindeki doğu cephesi pilastrlarla hareketlendirilmiş, bunların arasında kalan yüzeylere dikdörtgen açıklıklı, madenî şebekeli pencereler açılmıştır. Kuzey cephesindeki çeşme, sebil pencereleriyle aynı boyutlarda bir niş içine alınmış, çeşmenin ayna taşı, köşeleri rozetlerle süslü dikdörtgen bir çerçeveyle kuşatılmış, ortadaki beyzî madalyon bir fiyonkla bu çerçeveye bağlanmıştır.

Üst katta, kütüphane – mektep mekanının güneyinde avluya bakan bir giriş bölümü vardır. Sivil mimarideki hayatları andıran bu bölüm, kare kesitli ince sütunlara ve kompozit başlıklara oturan sepet kulpu biçiminde kemerlerle dışarıya açılmaktadır. Hasan Ağa Çeşmesi’nin üstünde kalan alan, kesme köfeki taşından kare kesitli babalar ve demir parmaklıklarla kuşatılarak,bu bölümüne dahil edilmiştir. Birbirini takip eden, dikdörtgen planlı iki birimden meydana gelen kütüphane-mektebin girişi üzerinde Yesarizade’nin talik hattı ile yazılmış bir dörtlük göze çarpar. Toplam yedi adet pencereyle aydınlatılmış kütüphane ile bunun önündeki giriş bölümü aynalı tonozlarla örtülmüş,tonozlar kurşun kaplı ortak bir çatı altına alınmıştır.

galata_mevlevihanesi_2016

Kudretullah Dede Türbesi içinde Seyyid Kudretullah Dede ile eşi Emine Hanım’a, oğlu ve halefi Seyyid Mehmet Ataullah Dede’ye ve Şeyh Ubeydullah Dede’ye ait ahşap sandukalar bulunmaktadır. Kare planlı yapının dükkanlara bitişen doğu duvarı sağır bırakılmış, diğer üç duvarda üçer adet yuvarlak kemerli açıklık meydana getirilmiş, bunlardan güneydoğu köşesindeki giriş, diğerleri pencere olarak değerlendirilmiştir. Mekanı örten tekne tonoz, dışarıdan birbiri üzerine bindirilmiş mermer levhalarla kaplıdır. Osmanlı mimarisinde bir başka benzeri bulunmayan bu ilginç örtü, taştan yontulmuş destarlı bir mevlevi sikkesiyle taçlandırılmıştır. Türbenin cephelerindeki eklektik bezeme detayları, ampir üsluba özgü yalınlığı sergileyen cümle kapısı ve sebilküttabla tezat oluşturmaktadır.

Önceleri ahşap olduğu bilinen, Halet Efendi tarafından muhtemelen 1819’da kagir olarak yeniden inşaa ettirilen türbe,dikdörtgen planlı olup malzeme ve inşaat tekniği açısından diğer türbe ile aynı özelliklere sahiptir.

Hazirenin türbeler arasında kalan küçük kesimi “hadîkatü’l-ervâh”, ana binanın doğusunda kalan ve Beyoğlu Evlendirme Dairesi’nin yapımı sırasında bir bölümü ortadan kalkan büyük kesimi ise “hâmûşân” olarak adlandırılmıştır. Her iki bölüm de, avludan kesme köfeki taşı örgülü kısa bir istinat duvarı ile ayrılmış, bu duvarın üzerine aynı malzemeden kare kesitli babalara oturan demir parmaklıklar yerleştirilmiştir. Hamuşanın girişindeki talik hatlı manzum kitabe, 1061 (1651) yılında Tersane ve Matbah Emini İsmail Ağa’nın mevlevihanede gerçekleştirdiği imar faaliyetlerini belgelemektedir. Hazirede mevlevi kültürünün, divan edebiyatının, hat sanatının seçkin simaları yanında bazı ileri gelen devlet adamları da gömülüdür.

Hazirenin istinat duvarı üzerindeyer alan basık kemerli bir kapıdan, günümüzde zemini su ile dolu olan beşik tonozlu çilehaneye inilir. Kemerin üzerinde, Şeyh Galib tarafından konduğu anlaşılan ve bu mekanın özellikle İsmail Rusuhi Dede tarafından kullanılmış olduğunu ima eden, derviş Selim Recai’nin sülüs hattı ile yazılmış, tek beyitlik bir kitabe yer alır. Bu mekanın Bizans dönemine ait bir ayazma olması kuvvetle muhtemeldir.

galata_mevlevihanesi_2016

Hasan Ağa Çeşmesi’nin sebilküttaba dayanan gövdesi kesme köfeki taşı ile örülmüştür. Sivri kemerli nişin üzerine yaptıranın adıyla inşa tarihini (1059/1649) veren, metni Nisari mahlaslı bir şaire ait talik hatlı manzum kitabe yerleştirilmiştir. Bunun üzerinde de Abdülmecit’in 1268 (1851-52) yılında çeşmeyi tamir ettirmesi sırasında konulan, metni Zîver Paşa’ya ait talik hatlı diğer bir manzum kitabe bulunmaktadır. Kitabeyi Abdülmecit’in beyzî bir çelenk içine alınmış olan tuğrası taçlandırır.

Sarnıçla bunun üzerindeki platformda yer alan şadırvan Adile Sultan tarafından 1263’te (1847) yaptırılmıştır. Sarnıç silindir biçiminde bir kuyu bileziğiyle donatılmış ve bileziğin yüzeyi dalgalı şerit kabartmaları ile süslenmiştir. Metni Zîver Paşa’ya, talik hattı Mehmet Rifat’a ait olan manzum kitabesi batı yönündeki korkuluk duvarına yaslanmıştır. Kitabe levhası, beyzî bir madalyon içinde bulunan Abdülmecit tuğrası ile taçlandırılmış, bu madalyon, içinden çiçeklerin fışkırdığı bereket boynuzları ve “Sultan Mahmut güneşi” tabir edilen ışık demetleriyle kuşatılmıştır. Şadırvan, sekizgen prizma biçiminde bir hazne ile bunun çevresinde sıralanan sekiz adet yuvarlak sütundan ve bunlara oturan sekizgen piramit şeklinde ahşap bir çatıdan meydana gelmektedir. Musluklar beyzî madalyonlar içine alınmış, çatı kurşunla kaplanmış ve tepesine ahşap bir sikke oturtulmuştur.

galata_mevlevihanesi

Mevlevihanenin matbah-ı şerifinden günümüze Galipdede Caddesi üzerindeki dükkanların arkasına bitişen kuzey duvarı dışında herhangi bir şey intikal etmemiştir. Ocağın üzerinde, 1269’da (1852-53) Abdülmecit tarafından yenilendiğini belgeleyen bir kitabenin bulunduğu bilinmektedir.

Dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülü küçük bir mekan olan çamaşırhanenin, avluya bakan doğu cephesinde ortada dikdörtgen açıklıklı giriş, yanlarda sepet kulpu kemerli birer pencere vardır. Kuzeybatı köşesindeki ocağın yanında birtakım nişler sıralanmaktadır.

Semahaneyi, şeyh dairesini (selamlık) ve dedegan hücrelerini barındıran ana bina, zaman içinde yaklaşık beş defa yeniden inşaa edilmiş, birçok onarım ve tadilat geçirmiştir. 1491’de yaptırılan ilk binanın mimari özellikleri bilinmemektedir. Buna karşın XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren semâhânenin iç tasarımını belgeleyen çok sayıda gravür ve yağlı boya resim bulunmaktadır. Bu gravür ve resimlerden semâhânenin 1608’den günümüze kadar ana hatlarıyla aynı tasarıma sahip olduğu, sekizgen planlı semâ alanı ile bunu kuşatan iki katlı mahfilleri barındırdığı, ancak mimari ayrıntıların ve tezyinatın dönemin anlayışına bağlı olarak şekillendiği anlaşılmaktadır.

Abdülmecit tarafından 1276’da (1859-60) Menas Kalfa’ya yaptırılan bugünkü bina dikdörtgen (28 x 19 m.) bir alanı kaplar. Kagir bir bodrum üzerine oturan iki ahşap kattan meydana gelen yapının bütün kapı ve pencereleri dikdörtgen açıklıklıdır. Bodrum katındaki pencereler basit demir parmaklıklarla donatılmış, çatı alaturka kiremitle kaplanmıştır.

Binanın avlu ile yaklaşık aynı kotta olan zemin katı ile üst katında kare planlı (18,50 x 18,50 m.) olan orta kesim, asıl semahanedir. Bunun doğusundaki kanada zemin katta kadınlar mahfili, üst katta yabancı misafirlere mahsus mahfillerle bağlantılı birtakım mekanlar, semahanenin batısında kalan kanada da zemin katta selamlık bölümü, üst katta hünkar ve çelebi mahfilleriyle bunlara bağımlı mekanlar (hünkâr kasrı) yerleştirilmiştir. Bodrum katında ise dedegan hücreleri yer almaktadır.

galata_mevlevihanesi_beyoglu_kasim_2016

Avluya açılan ana giriş, zemin katta kuzey cephesindedir. Söz konusu girişin, önceleri yanlardan iki türbe ile kuşatılmış, ahşap tavanlı bir eyvanın içinde yer aldığı bilinmektedir. 1937’den sonra çöken ve son onarımda ihya edilmemiş olan bu ahşap türbeler, yuvarlak kemerli kapılar ve pencerelerle donatılmışlardı. Türbelerin çökmesinden sonra ahşap sandukalar yerine kabirlerin baş uçlarına silindir biçiminde mermer şahideler dikilmiştir.Üç adet mermer basamakla çıkılan zemini mermer kaplı giriş eyvanında barok profilli, madenî kapaklı bir kuyu bileziği göze çarpar. Eyvanın sonunda, önünde yine üç basamak bulunan, pilastrlı mermer sövelerle kuşatılmış giriş yer almaktadır. Köşelerinde küçük kavisler, ortasında da kilit taşı görünümünde bir kabara ile donatılarak çok basık bir kemer şeklinde tasarlanan üst söve başlığının üzerinde, ortada Abdülmecit’in tuğrası bulunan beyzî bir madalyon, yanlara da 1276 (1859-60) tarihli kitabe yer alır. Talik hatlı manzum kitabenin metni Zîver Paşa’ya aittir.

Yapının merkezinde yer alan ve iki kat boyunca yükselen esas semahane,kenarları 5 m., yüksekliği 8,30 m. olan bir sekizgen prizma biçimindedir. Prizmanın köşelerinde, her iki katta da paye görünümünde dikdörtgen kesitli ahşap taşıyıcılar vardır. Mihrabın bulunduğu kenar hariç diğer kenarlardaki açıklıklar, daire kesitli, zemin katta iyon, üst katta kompozit başlıklı ahşap sütunlar tarafından üçe bölünmüştür. Ortadaki açıklık yanlardakilerin iki katıdır. Zemin katta sema alanını kuşatan ve erkek seyircilere ayrılan maksûrelerin zemini bir seki ile yükseltilmiş ve yanlardan sütunlara dayanan oymalı ahşap korkuluklarla sınırlandırılmıştır. Sekizgenin doğu kenarındaki korkulukların üzerine mirâciyye ve mesnevi kürsüleri yanyana oturtulmuştur. Semahane girişinin yanlarından hareket eden simetrik konumdaki iki merdiven üst katta, sekizgenin kuzey kenarını işgal eden mutrıp maksûresine ulaştırır. Doğudaki merdivenin altına, dedegan hücrelerinin bulunduğu bodruma inen bir merdiven yerleştirilmiş, batıdaki merdivenin altı ise şerbethane olarak değerlendirilmiştir. Şerbethaneden maksûreye açılan bir servis penceresi vardır.

Kuzey cephesinin batı kesiminde, ana girişin sağında bulunan diğer girişin ardında, iki kat yüksekliğinde beyzî planlı bir sofa yer alır. Bu sofanın duvarına yaslanan iki kollu merdiven, üst katta hünkar mahfiliyle bağlantılı olan ve bir hünkar kasrı niteliği arzeden mekanlarla diğer mahfile bağlanır. Merdiven kolları arasındaki kapıdan, birbirini takip eden iki mekandan ibaret şeyh dairesine geçilir. Yapının doğu cephesinde ise kadınlar mahfiline ait kapı bulunmaktadır. Bu bölüm, mevlevîhanelerin yanı sıra diğer tarikatlara ait tekkelerde de gözlenen uygulamanın aksine burada zemin kata yerleştirilmiştir. Söz konusu mahfille semahane arasına, kadınların ancak ayakta durdukları takdirde mukabeleyi takip edebilecekleri yükseklikte kafesli pencereler yerleştirilmiştir.

Üst katta mihrap önü bölümü dışında, sema alanını kuşatan ve birbirleriyle bağlantılı olan hünkar mahfili, çelebi mahfili, mutrıp maksûresi, yabancı misafirlere mahsus mahfil gibi çeşitli birimler arasında kapılarla bağlantı kurulmuş, söz konusu mahfillerin sema alanına komşu olan kenarları korkuluk duvarları ile donatılmıştır. Mutrıp maksûresi dışında kalan birimlerde korkuluk duvarının üzerinde ahşap kafesler bulunmaktadır.

Bodrum katına, batı cephesinin eksenindeki kapıdan girilir. Bu katta, Türk sivil mimarisinin en köklü tasarım şeması olan dört eyvanlı plan uygulanmıştır. Doğu – batı doğrultusunda uzanan kapalı avlu niteliğindeki dikdörtgen planlı sofanın her kenarında birer eyvan bulunur. Açıklığı ikişer ahşap sütunla geçilmiş olan bu eyvanların arasında da dedeganın ikamet ettiği hücreler sıralanmaktadır.

galata_mevlevihanesi

Birçok geç dönem tarikat yapısı gibi dış görünüşüyle ahşap bir konağı andıran ana binanın cephelerine hakim olan yalınlık, yan kanatların ihtiva ettiği mekanlarda da devam eder. Buna karşılık semahanede, Abdülmecit döneminin eklektik zevkini yansıtan mimari detaylar ve süsleme öğeleri dikkati çekmektedir. Sema alanının sekiz dilime ayrılmış olan tavanında ve mihrap nişindeki kalem işlerinde bu zevkin ürünü olan motifler gözlenir. Sema alanını kuşatan ahşap sütunların, duvarların ve üst kattaki korkuluk duvarlarının üzerinde bulunan somaki taklidi boyalar da, dönemin süsleme modasını yansıtır. Zamanında kafeslerin yüzeyinde çeşitli ağaçların serpiştirildiği manzara resimlerinin varlığı tesbit edilmektedir. Sonuçta mevlevîhanenin çekirdeğini oluşturan semahane, mimari detayları, süsleme programı ve tavanın merkezinden sarkan büyük kristal avizesiyle bir tarikat yapısından çok çağdaş sarayları andıran dünyevî bir havadadır. İçinde bulunduğu mekanın yoğun süslemesiyle tezat oluşturan sade görünümlü ahşap minberde kapının ve köşkün köşelerine kondurulmuş dal sikkeler dikkati çeker.

1925 yılında tekkeler kapatıldıktan sonra mevlevihane fonksiyonu sona eren mevlevihanenin semahane binası bir süre 35. İlk Mektep olarak kullanılmış, sonrasında 2 Ekim 1946 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile müze olması için Maarif Vekaleti ’ne devredilmiştir. Bu arada kullanılmayan matbah-ı şerif, harem dairesi, semahane girişindeki iki türbe ve derviş odalarının bir kısmının olduğu ahşap yapılar, kullanılmadığından yıkılmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi( http://www.degisti.com/index.php/archives/956 ) Müdürlüğü’ne bağlanmasına rağmen semahane bir süre lojman olarak kullanılmış, 1967–1975 yılları düzenlemelerinden sonra 27 Aralık 1975 günü “Divan Edebiyatı Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır. 2005-2009 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen semahanenin müze olarak yeniden fonksiyon kazanması, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı katkılarıyla olmuştur. Müzede her haftasonu özel kuruluşlar tarafından aslına uygun olarak sema programları düzenlenmektedir.

galata_mevlevihanesi_galip_dede_caddesi

 

Kaynakça:

http://www.islamansiklopedisi

Paylaşmak ister misiniz ?

Admin

Website:

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir