Azapkapı Sokullu Mehmet Paşa Camii
Osmanlı’nın en ünlü sadrazamlarından biri olan Sokullu Mehmet adına İstanbul’da yapılan iki camiden ikincisi olan Azapkapı Sokullu Mehmet Paşa Cami, Beyoğlu ile Tarihî Yarımada’yı birleştiren Unkapanı Atatürk Köprüsü’nün Galata ayağının hemen dibinde Azapkapı semtindedir.
Vaktiyle Galata surlarının hemen dışında inşa edilmiş olan camiye burada bulunan kapıdan dolayı Azapkapı Camii de denmiş. Cenevizliler döneminde Porta di San Antonio şeklinde adlandırılmış olan kapı, 16.yy.’da tersanenin Kasımpaşa’ya gelmesi ve tersane hizmetindeki bahriye azeplerine ait kışlanın o çevrede bulunması nedeniyle de Azep Kapısı adını almış.
Sokullu’nun Kadırga’da yer alan diğer camiinde ( http://www.degisti.com/index.php/archives/10270#more-10270)olduğu gibi bu camide de büyük usta Mimar Sinan’ın imzasını görürüz. Kadırga’daki cami yapılırken binbir telaş içinde Edirne Selimiye Camii için de çalışmalar yapan Sinan, ustalık eserim dediği bu muhteşem eserini tamamladıktan 2 yıl kadar sonra tarihler 1577’yi gösterdiğinde Sokullu’nun Azapkapı’daki bu camisinin de yapımını tamamlar.
İlk yapıldığında şu an mevcut olmayan bir mektep ve iki çeşme ile birlikte bir külliye yapısı olan camii, 1807 yangını ve 1894 depreminde büyük zarar görür. Balkan ve I. Dünya Savaşları sırasında tamir edilmeye başlansa da o günün şartlarından dolayı başlanan onarım tamamlanamaz ve cami, bakımsız, harap bir şekilde 1938 yılına kadar öylece kalır.
Tabi bu sırada sanat eseri niteliğindeki iç süslemelerin büyük kısmı yok olur, çinileri çalınır. Tamiratı yapılarak 1941’de yeniden ibadete açılır. Yine aynı yıl caminin kapılarından birinin üzerinde bulunan esas kitabesi kırıldığı için eski kalıbına göre Kamil Akdik tarafından yeniden yazılırken 1955 yılında ise caminin minare şerefesi yenilenir.
Haliç kıyısında pek de sağlam olmayan bir zemine yapılmış olan caminin sağlamlığını arttırmak amacıyla zemine çakılmış kazıklar üzerine inşa edilmiş olabileceği düşünülür.
Sinan’ın bu camide, Selimiye Camii planını küçük ölçüde bir kez daha uyguladığına tanık oluruz. Giriş kapısı köprü tarafında olan camiye caddeden gelinen bir patikadan dönerek gireriz.
Avlusu olmayan camide iki katlı son cemaat yerine yanlardaki merdivenler aracılığıyla çıkılır. Bir sıra pencere ile aydınlanan üstü tek meyilli çatı ile örtülü bu bölüm, dikdörtgen biçimli kapalı bir mekan şeklindedir. Kuzeybatı köşesindeki minare sivri kemerli ve yüksek bir köprüye oturan kapalı bir geçitle buraya bağlanmış. Minarenin alışılmışın aksine bu yönde olması, denize fazla yakın olmasından dolayıdır muhtemelen.
Alttaki mahzen ve dükkanlar üzerinde fevkani (yükseltilmiş) bir yapı olan cami, üç taraftan mahfilerle çevrilmiş olup kare biçimindedir. 12 m çapındaki kubbesi, altısı açıkta, ikisi, mihrap duvarına bağlı sekiz paye üzerine oturmakta. Açıktaki payelerin üst yarısı Şehzade Camii’nde olduğu gibi yivlenmiş.
Kubbe baskısı dört tromp ve dört yarım kubbe ile karşılanır. Kubbeyi çevreleyen sekizgen ile dış beden duvarları arasında küçük ana bölümler görülür. Giriş ve mihrap tarafında köşelere birer küçük kubbe yerleştirilmiş.
Kıble tarafında dışarı taşkın bir çıkıntının içinde bulunan mihrap, mermerden olup itinalı ve ahenkli işçiliğiyle beraber sade bir görünüm arzeder. Yine mermerden yapılan minber ise gerek kapısı, gerek yan kanatları ve külahı ile türünün en güzel örneklerinden biridir adeta.
Tam 434 yıldır Haliç’in her haline tanıklık eden cami yakın zamanda İstanbul Valiliği İl Özel İdaresi tarafından restore edilecek. Malum uzun sürer restorasyon çalışmaları siz iyisi mi başlamadan uğrayın. Gerek Selimiye’nin küçük ölçekli tekrarı olması, gerek minaresinin yerleştirilişi onu bir an evvel görmeniz için yeter de artar bir sebep…
Yazar: Ayfer İlter
Linkler:
sinanasaygı.org
emlakkulisi.com
istanbulvar.com
Beyoğlu Müftülüğü Web Sitesi
Leave a Reply