Cihangir
Kılıç Ali Paşa, Cihangir, Firuzağa ve Pürtelaş mahallelerinden oluşan Cihangir semti, İstanbul’un Beyoğlu ilçesine bağlıdır. Semtin ana caddeleri; Akarsu ve Cihangir caddeleridir. Cihangir,deniz tarafından Salıpazarı, Fındıklı ve Kabataş (http://www.degisti.com/index.php/archives/7537), karadan ise Tophane (http://www.degisti.com/index.php/archives/1583), Taksim ve Ayazpaşa semtleri ile çevrelenmiştir.
Cihangir tepesi, Anadolu yakasında Kuzguncuk’dan Selimiye’ye dek uzanan geniş kıyı ve yamaçları, Kız Kulesi’ni(http://www.degisti.com/index.php/archives/587), Avrupa yakasında Boğaziçi’nin girişini, tarihi yarımadanın uç kısmını, Topkapı Sarayı’nı hatta hava şartları uygun olduğu zamanlarda Prens Adaları(http://www.degisti.com/index.php/archives/846) ‘nı bile görmeyi mümkün kılan panoromasıyla, İstanbul’u izleyebileceğiniz en güzel noktalardan biridir.
Cihangir semti adını, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın oğlu olan Şehzade Cihangir’den alır. Kanuni Sultan Süleyman, oğlu Cihangir’in ölümünden sonra çok üzülmüştür. Zaten diğer oğlu Şehzade Mustafa’yı öldürtmesinden dolayı pişmanlık duymaktadır. Üstüne Cihangir’i de kaybedince kahrolur ve genç yaşta kaybettiği oğlunun anısına, denizden fırlamış kayalık görüntüsü veren bu bölgeye, bir cami yaptırır. Mimar Sinan tarafından inşaa edilen camiye, Şehzade Cihangir Camii(http://www.degisti.com/index.php/archives/4653)adı verilir ve caminin etrafında gelişen bölge, zamanla Cihangir ismini alır.
Burası hakkında, Osmanlı İmparatorluğu öncesine ait herhangi bir bilgi bulunmamakla beraber, Evliya Çelebi bölgede “Alexandra” adında bir mabedin varlığından bahsetmiştir. Osmanlı dönemine ait semtle ilgili ilk belgede ise bölgede bazı nahoş kadınların ve erkeklerin kaldığı yazılıdır.(1563) Yine Evliya Çelebi, Halveti tarikatının Cihangiri kolunu kuran Şeyh Hasan Burhaneddin Efendi’nin 17. yy’ın birinci yarısında burada olduğunu söyler. 17. yy’da semt, bu tekkenin de gelişmesi ile birlikte büyük bir canlılık kazanmıştır.
18. ve 19.yüzyılda geçirdiği sayısız yangın, bölgenin tulumbacılarını da meşhur etmiş, adlarına tekerlemeler üretilmiştir.
“Hendek’le Cihangir, bir de Topçular,
Bunlar en iyi tulumbacılar…”
19. yüzyılın sonlarına kadar, semt daha çok güzel manzarası ve bol yeşilliği ile insanların sadece cami ziyaretleri için geldikleri bir yer olarak kalmış, bu tarihten sonra ise gayrimüslim azınlıkların yoğun olarak yaşadığı bir yer haline gelmiştir. 19. yy sonları 20.yüzyıl başlarında ise semtte ahşap evler yerine, Rum ve İtalyan mimarların Artnoveau tarzı binalarına rastlanır.
1920’li ve 30’lu yıllara gelindiğinde, Cihangir semti,iki mahalleden (Cihangir ve Pürtelaş Hasan)oluşan bir semttir. Pera’da yoğun bir şekilde yaşanayan Beyaz Rus göçmenlerin bir bölümü 1920’de Cihangir’e yerleşmiştir. Semt 1940 ve 50’liyıllarda düzenli bir şekilde büyümeye başlamıştır. 1960’larda başlayan Taksim ve Beyoğlu’ndaki bozulmaya paralel olarak Cihangir de kötüleşip, bakımsızlaşmıştır.1980’lerde ve 1990′larda ise kiraların uygun olması nedeniyle öğrencilere ve Beyoğlu’na yakın olması nedeniyle alternatif yaşama sahip insanlara ev sahipliği yapmıştır; Cihangir. 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren, sivil toplum kuruluşlarının çabalarını, kamu kuruluşlarının da desteklemesiyle beraber, semt şimdiki kimliğine bürünmüştür. Sayıları çok fazla ve artık kullanılamayacak durumda olan binalar restore edilmiş, buna bağlı olarak da semtin nüfus yapısı değişikliğe uğramıştır.
2000’li yıllara gelindiğinde, sanatçıların ve yazarların semte yerleşmesiyle, Cihangir’in popülaritesi iyice artmıştır.
Semtte geçmişten günümüze sağlam olarak ulaşabilen yapılar, çoğunlukla camiler ve hamamlardır. Cihangir Camii, Defterdar Camii, İlyas Çelebi Camii, Kazancı Camii, Firuzağa Camii, Çukurcuma Hamamı, Firuzağa Hamamı, Galatasaray Hamamı, Ağa Hamamı bu yapılardan birkaçıdır.
Çeşmeler de önemli yer tutar; Cihangir’de. Günümüze 17 tanesi ulaşabilmiş bu çeşmeler arasında; Hafız Ahmet Paşa Çeşmesi, Paşa Baba Tekkesi Çeşmesi, Mahmut Efendi Çeşmesi, Defter Emini Çeşmesi, Cihangir Camii Çeşmesi, Saliha Sultan Çeşmesi, Kadirihane Çeşmesi sayılabilir.
Aynı zamanda bir tekkeler diyarıdır; Cihangir. Özellikle 19. yy sonundaki büyük yangın ile neredeyse tümü yok olan bu tekkelerden; Tatar Osman Efendi Tekkesi, Paşa Baba Tekkesi, Kadirihane ve Cihangir Tekkesi başlıcalarıdır.
Semtin karakteristik özelliklerinden biri de; bol sayıdaki merdivenli yokuşlarıdır. Akarsu Caddesi, Coşkun Sokak, Altın Bilezik Sokak, Tüfekçi Salih Sokak, Oba Sokak, Lenger Sokak, Yeni Yuva Sokak, Susam Sokak, Güneşli Sokak ve Cihangir Caddesi günümüzde Art Noveau, Art Deco ve Birinci Ulusal Mimarlık üslubunda yapılmış binalarla doludur.Kafeleri, galerileri, kitapçıları, restoranları, şık butikleri, merdivenleri ve kedileriyle nam salmış olan Cihangir, bölgeye yakın olan onlarca konsolosluk ve yabancı okul nedeniyle İstanbul’a yerleşen yabancıların da göz bebeğidir. İstanbul’un önemli sağlık kuruluşlarından Alman Hastanesi ve Beyoğlu İlkyardım Hastanesi de semtin sınırları içinde yer almaktadır. Son yıllarda, Türk sinemasının ve tiyatrosunun bir çok ünlü ismi de oturmak için Cihangir’i tercih etmektedir, ki Sinan Çetin’e Cihangir’in muhtarı gözüyle bakılmaktadır.:))
Adminden Not: Herkes için ifade ettiği anlam bir yana, Cihangir bizim için anneannemizin doğduğu semt olması dolayısıyla özeldir.
Yukarıdaki fotoğraflardan 1965 yılını gösteren Charles W. Cushman’a aittir. Günümüz fotoğrafı ise Behzat Baran Ayhan’a aittir.
2 Mayıs 2012’de Cihangir’de çektiğimiz fotoğraflar
Kaynakça:
Üsdiken, Behzat, “Cihangir” Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, 2, İstanbul 1994, s.430,431
cihangir.org.tr
wikipedia.org
indiana.edu/cushman
BEYZA
Bizim çocukluğumuzun Cihangir’i…Az ilerisinde bizim ilkokulumuz” CİHANGİR İLKOKULU” vardı (caminin bitişiği,yokuş aşağı olan) kar yağdığında çocuklar oradan aşağı kayarlardı . İlkokul mdürümüz ayağı kayarak düşüp beyin kanaması geçirip ölmüştü….Ayrıca sanırım o fotograf bakkal dükkanına ait (TEKSAS,TOMMİKS’ler) oradan satın alınırdı…