Gazi İskender Paşa Külliyesi Camii – Kanlıca Camii
Gazi İskender Paşa Külliyesi Camii, Kanlıca’da(http://www.degisti.com/index.php/archives/6873) Barış Manço Caddesi üzerinde, Kanlıca İskelesi’nin hemen önündeki küçük meydanda yer alır. Yapı, Kanuni Sultan Süleyman ve II.Selim dönemlerinin ileri gelenlerinden, “Magosa Fatihi” olarak da tanınan Gazi İskender Paşa (ö. 1570) tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.
“Kanlıca Camii” olarak da bilinen camii, küçük bir külliyenin merkezi olarak 1559-1560 yılları arasında inşaa edilmiştir. Hamam ve medrese yapıları günümüze ulaşamamış olan külliyeden, bugün sadece camii ve türbe ayaktadır. Zaman içinde çeşitli onarımlar geçiren bu yapı topluluğuna, 19. y.y’ da birtakım binalar ilave edilmiştir. Tanzimat dönemi ileri gelenlerinden M. Sadık Rıfat Paşa türbeye bitişik bir muvakkithane inşaa ettirmiş, aşağı yukarı aynı yıllarda caminin doğu yönüne, zemin katı kahvehane olarak kullanılan fevkani bir mektep yaptırılmıştır.
Cami ve diğer yapılar, 1895, 1910, 1926 ve 1942 yıllarında çeşitli onarımlar görmüştür. 1925’de Üsküdar’ı Beykoz’a bağlayan yolun genişletilmesi sırasında, külliye büyük ölçüde tahrip edilmiş; hamam,camiyi üç yönden kuşatan hazire, çevre duvarları, üç adet avlu kapısı, fevkani mektep, caminin mihrap duvarının arkasında yer alan ahşap imam meşrutası ile yanındaki imareti ortadan kaldırılmış, bu arada camiyi kuşatan ve hazireleri gölgelendiren asırlık ağaçların da bir kısmı kesilmiştir.
Gazi İskender Paşa Cami, Mimar Sinan’ın çatılı camiler grubuna girmektedir. İki sıra tuğla hatıllı moloz taşla örülmüş duvarlarıyla camii, kargir bir yapıdır. Kanlıca Gazi İskender Paşa Camii, her ikisi de enine dikdörtgen planlı olan bir harim ve ahşap duvarlarla çevrelenmiş bir son cemaat yerinden meydana gemiştir.
Caminin cümle kapısı iki kanatlıdır. Kapının sağında ve solunda dikdörtgen açıklıklı, lokma demir parmaklıklı, birer pencere yer almaktadır. Cümle kapısının basık kemeri üzerinde, üç satırlık ve üç beyitlik, sülüs cesilesiyle yazılmış kitabesi vardır. Tarih, rakamla ve ebcedle 1560 olarak verilmiştir.
“Sadr- ı al- i İskender Paşa kerim
Seyakdirullahü zü’ l- kadri’ l- a’ zim
Kad bena haze’ l- binae li’ l- a’ bidin
Hasenete’ l- vahide’ l- ferdi’ l- kadim
Kale rıdvanü’ l- u’ la tarihehu
Kulna Bismillahirrahmanirrahim”
Cümle kapısından caminin dikdörtgen planlı harim bölümüne girilir. Harimi, çıtalarla “çubuklu” denilen türde taksim edilmiş bir ahşap tavanla kaplıdır. Evliya Çelebi, halen kiremitle kaplı olan çatının kurşunla örtülü olduğunu, çatının altında da Topkapı’daki Takkeci Camii gibi ahşap bir kubbenin yer aldığını nakletmektedir.
Harim, klasik Osmanlı üslubundaki düzene uygun olarak, iki sıra pencerelerle aydınlatılmıştır. Üst sıra pencereler dışarıdan sivri kemerli olmasına rağmen, içeriden dikdörtgen biçimindedir ve renkli cam/alçı ile süslenmiştir. Alt sıradaki pencereler klasik üslupta kalem işi alınlıklarla taçlandırılmış, tepe pencereleri de aynı türde şeritlerle kuşatılmıştır.
Harimde duvarlarda Allah, Muhammet, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan,Hüseyin isimlerinin yazılı olduğu levhalar asılıdır. Güney duvarının sağında ve solunda, ayaklı birer saat bulunur.Klasik üslubu yansıtan mihrabın yarım sekizgen planlı nişi, köşe sütunçeleri ile kuşatılmış ve mukarnaslı bir yaşmakla donatılmıştır. Özgün olmayan minber ve vaaz kürsüsü ahşaptır.
Oranları ve ayrıntıları ile klasik üslubu yansıtan, kesme küfeki taşı örgülü minare, harimin kuzeybatı köşesinde yükselir. Çokgen kesitli gövdesi, batı cephesinde taşkınlık yapan, kare tabanlı kaideye oturmaktadır. Korkuluğu geometrik taksimatlı olan şerefenin, altı mukarnas dolguludur. 1895 depreminden sonra yenilendiği bilinen petek kısmı; koni biçiminde, kurşun kaplı bir külahla son bulur.
Kuzey cephesinin önünde, tek katlı üstü kırma çatı ile örtülü bir çıkma bölümü yer alır. Bu çıkmanın önünde,üç bölüme ayrılmış bir pencere açıklığı vardır. Sağında ve solunda son cemaat yerine girişi sağlayan birer kapı bulunmaktadır. Son cemaat yerinin aslında, ahşap direklerle taşınan bir revak şeklinde tasarlandığı, sonradan ahşap duvarlarla kapatıldığı ve içine bir kat ilave edildiği anlaşılmaktadır. Sonuçta iki katlı bir ahşap mesken görünümü kazanmış olan son cemaat yerinin yan cepheleri sağır bırakılmış, kuzey cephesinin eksenine caminin girişi yerleştirilmiştir. Son cemaat yerinin sağında ve solunda kadınlar mahfiline çıkan merdivenler yer alır. Soldaki merdivenin altı oda haline getirilmiştir.
Türbe, bani türbelerinin yerleşiminde gözlenen geleneğe aykırı olarak, camiinin kuzeyinde yer alır. Bir zamanlar ihata duvarı varken, orta avlu kapısı solunda bulunuyordu. 1850 yılında bütünüyle yenilenen türbe, dikdörtgen planlı, kagir duvarlı ve düz ahşap çatılı bir yapıdır. İçeriye kuzey duvarından birkaç basamakla girilebilmektedir. Buradaki basık kemerli kapı aslına uygundur.
Türbenin ön cephesinde dört pencere, arka cephesinde beş pencere, yan cephelerinde ise üçer pencere yer almaktadır. Pencerelerin köşelerinde iri taş ayaklar ve aralarında yine taş söveler vardır. Dikdörtgen açıklıkları topuzlu demir parmaklıklarla donatılmıştır.
Türbenin başlangıçta üzeri açık olarak tasarlandığı, sonradan üzerine bugünkü kurşun kaplı ahşap çatının konduğu düşünülmektedir. Türbede bulunan, İskender Paşa ile oğlu Ahmet Paşa’ ya ait kabirlerin üzerine ahşap sandukalar yerine mermer lahitler konmuş olması da, bu ihtimali desteklemektedir.
Muvakkithane, camiden dört yüz yıl sonra inşaa edilmesine ve ampir üslubunu yansıtmasına rağmen, mütevazı boyutları, sade cepheleri ile türbeyle uyum içindedir. Sekizgen planlı yapının kagir duvarları sıva ile kaplanmış, üzeri basık sekizgen prizma biçiminde bir ahşap çatı ile örtülmüştür. Dikdörtgen açıklıklı kapısı ile Boğaz tarafına açılan üç adet yuvarlak kemerli penceresi, mermer sövelerle kuşatılmıştır. Kapının üzerindeki kitabe levhasına ta’lik hatla “Eser- i Rıfat Paşa 1266” ibaresi yazılmıştır.
Günümüzde kitaplık olarak kullanılan muvakkithanenin, demir parmaklıklarla donatılmış olan pencerelerinin kemerleri, üzengi hizasında yer alan silmelerle birbirine bağlanmış, kemerlerin kilit taşları çıkıntılı olarak tasarlanmıştır.
Külliye içinde yer alan medreseden sadece Mimar Sinan “Kanlıca’da merhum İskender Paşa Medresesi” ve “Medrese- i İskender Paşa- Bab 1” şeklinde bahsetmiştir. İlginçtir ki böyle bir medresenin varlığına tarih içinde de rastlanmamaktadır. Nitekim Evliya Çelebi bir asır sonra, Kanlıca’ da “iki muallimhane- i sıbyan” dan bahseder ve medrese ve darülhadis gibi eserlerin olmadığını yazar. Konyalı, medresenin mektebin altında olduğunu söyler. B. Tanman da, bu yapının medrese adı altında zikredilen mektep olması ihtimali üzerinde durur.
Evliya Çelebi’ nin “muallimhane- i sıbyan” adı ile zikrettiği mektebin, dikdörtgen planlı, kagir duvarlı ve ahşap çatılı bir yapı olduğu, iki sıralı pencerelerin bulunduğu, duvarların moloz taşla örüldüğü, köşelerde, ayrıca kapı ve pencere sövelerinde kesme küfeki taşının kullanıldığı, çatısının kurşunla kaplandığı bilinmektedir. C. Vada’ nın naklettiğine göre; 19. yy sonlarında metruk ve harap durumda olan mektep, 1897’de iptidai mektep olarak kullanılmak üzere tadil edilmiş, bu arada pencere sıralarının arasına ahşap bir kat döşemesi yerleştirilmiş, çatı kaldırılarak bunlara bir kat daha eklenmiş, her üç kat da kendi içlerinde ahşap duvarlara bölünerek sınıflar ve öğretmen odaları meydana getirilmiştir. Tevhid_i Tedrisat Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1924’e kadar bu şekli ile faaliyet gösteren mektep, bu tarihte terk edilmiş,1938’den sonra karakola dönüştürülmüştür. Bu arada, ahşap döşeme, üst kat ve iç duvarlar iptal edilmiş, cephelerde de değişiklik yapılarak, yapı asıl şeklinden iyice uzaklaştırılmıştır. Bu mektepden günümüze hiçbir iz kalmamıştır.
Tıpkı mektep gibi tamamen tarihe karışmış olan hamam hakkında, C. Vada’ nın verdiği bilgilerden, soğukluk bölümünün ahşap çatılı olduğu, çepeçevre, soyunma mahallerini barındıran iki asma katla kuşatıldığı, 1916’da hamamın yakınındaki Ata Molla Yalısı’nda çıkan bir yangında ahşap aksamın yandığı öğrenilmektedir. Ilıklık kısmından iki hela birimine geçildiği, sıcaklığın kare planlı olduğu, bunun solunda dikdörtgen planlı bir halvetin yer aldığı anlaşılmaktadır. Bu halvetteki kurnalardan birisinde yer alan, Evliya Çelebi’ nin de sözünü ettiği, fil kabartması ile bezeli aynataşı, 1914’de Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne(http://www.degisti.com/index.php/archives/6366) taşınmıştır.
Kaynakça:
Tanman, Baha, “İskender Paşa Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. IV, İstanbul, 2003, s. 207
Genim Sinan, Konstantinniye’den İstanbul’a Anadolu Yakası Fotoğrafları, Pera Müzesi Yayını, İstanbul 2012
Leave a Reply