Fransız Sarayı
Fransız Sarayı Galatasaray’da, İstiklal Caddesi’nin(http://www.degisti.com/index.php/archives/502) doğusunda, Nur-i Ziya ve Tomtom Kaptan sokakları arasında yer alır. Saray, Fransa’nın, Bab-ı Ali(http://www.degisti.com/index.php/archives/4425) ve sonrasında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti nezdinde, büyükelçilik Ankara’ya taşınana kadar ilk diplomatik temsilciliğidir. Bugünkü bina, mimar Pierre-Léonard Laurécisque tarafından 1839-1847 arasında inşaa edilmiştir.
Yapının bulunduğu arazi Savary de Breves’in büyükelçiliği döneminde(1589-1606) Fransa tarafından satın alınmıştır. Breves’in arazi üstüne inşaa ettirmiş olduğu yapı, sonraki büyükelçi Gournay de Marcheville tarafından 1630’a doğru yeniden yaptırılmıştır. Nointel ise 1670-1679 arasında, yeni yapının içinin iyileştirilmesine yönelik bazı değişiklikler yaptırmıştır.
18.yüzyılın başlarında metruk bir durumda olması ve sık sık tamir gerektirmesi dolayısıyla, dönemin büyükelçisi Bonnac yeni bir bina inşaa edilmesini talep etmiş, bunun üzerine 1721’de İstanbul’a gönderilen mimar Vigné de Vigny yeni bir projeye başlamıştır. Vigny’nin rölevelerine bakıldığında, eski sarayın arazisi, eğimi dolayısıyla cadde tarafından doğuya doğru kademe kademe alçalan, dört teras şeklindedir. Üstten üçüncü terasta, doğu-batı ekseninde uzanan elçilik binası, dönemin Osmanlı sivil mimarisi etkili; dikdörtgen planlı, geniş saçaklı, üç katlı ahşap bir yapıdır. Giriş katında ahırlar ve şarap mahzeni, birinci katta resmi bürolar, tümüyle büyükelçiye ait son katta ise özel dairelerin yanısıra, ahşap kubbeli, sofa işlevi gören uzunca bir mekana açılan kabul ve yemek salonları bulunmaktadır.
Yeni sarayın ise Fransız mimarisine uygun olarak kesme taştan ve Türk tarzında bezemeli olarak inşaa edilmesi planlanmıştır. Vigny’nin çizdiği ilk projede yapı, Avrupa tarzında cepheli, buna karşın geniş saçaklı bir çatısı bulunan “T”biçiminde bir plana sahiptir. 1723 yılına ait ikinci projede ise cepheye Fransız tarzında üçgen alınlıklı çıkıntı yapan bir bölümün eklendiği ve Türk üslubundaki süslemelerin tümüyle ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Ancak bu iki proje de hayata geçirilememiş, Bonnac’dan sonra gelen büyükelçilerin ısrarlı talepleri de bir işe yaramamıştır.
1767 Beyoğlu yangınında büyük zarar gören yapı, bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra büyükelçiliğe atanan Saint-Priest tarafından, bulunduğu caddeden biraz daha uzağa 1774’de yeniden inşaa ettirilmiştir. Baron de Tott’un planlarına göre inşaa edildiği düşünülen bu saray, günümüze ulaşan gravürlere göre; cepheleri iyon düzeninde gömme ayaklarla bezeli, önünde bir revağı bulunan, dikdörtgen planlı, neoklasik üslupta,büyükçe, tümüyle taştan bir yapıdır. Geçirdiği bir dizi yangından sonra bu bina da harap olmuş, büyükelçiler bir süre sonra Venedik Sarayı’na(http://www.degisti.com/index.php/archives/3553) taşınmış ancak sarayın mülkiyeti 1815’de Avusturya’ya geçince tekrar kendi binalarına dönmüşlerdir. Saint-Priest’in yaptırdığı saray sürekli tamirat görmüştür, ki bunlardan en kapsamlısı Jean-Nicolas Huyot tarafından 1818’de gerçekleştirilmiş olandır.
2 Ağustos 1831’de çıkan büyük Beyoğlu yangınında saray tümüyle yanmış, büyükelçi Guillemot ve halefi Roussin Tarabya’daki(http://www.degisti.com/index.php/archives/7671) yazlık ikametgaha taşınmak zorunda kalmışlardır. 1833’de Beyoğlu’nda yeni bir saray inşaa edilmesi gündeme gelmiş ve projeyi hazırlama görevi mimar Pierre-Léonard Laurécisque’e(1797-1860) verilmiştir. Laurécisque pek tanınmayan bir mimardır ve İstanbul’daki Fransız Sarayı dışında bir yapısı bilinmemektedir. 1 Mayıs 1839’da inşaatına başlanan yapı, ödenek yetersizliğinden çalışmalara sık sık ara verilmesi nedeniyle ancak 1847 yılında tamamlanabilmiştir.
Fransız Sarayı, Louis-Philippe döneminin mimari özelliklerini yansıtan, oldukça yalın bir yapıdır. Binanın ısıya dayanıklı olması için Malta’dan açık sarı renkte kireç taşı getirilmiştir. İlk yapıldığı dönemde, Karaca Çıkmazı’nın sonunda bulunan, öne doğru çıkıntılı, gömme sütunlarla bezeli anıtsal giriş kapısından bahçeye, oradan da at nalı biçimindeki iki rampayla binanın bulunduğu terasa geçilmekteydi. Merdivenler ve bir rampa vasıtasıyla inilen zemin katta, büyükçe bir kabul salonu, bekleme salonu, vestiyerler, bilardo salonu ve bir yemek salonu bulunuyordu. Birinci katta katiplerin, çevirmenlerin ve elçilik ataşelerinin büroları, ikinci katta ise büyükelçi ve eşinin özel daireleri ile konuk odaları yer almaktaydı.
Kırım Zaferi, İmparatoriçe Eugenie’nin İstanbul’u ziyareti ve Sultan Abdülaziz’in Fransa’yı ziyareti gibi olaylar, Fransa ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerin gelişmesine vesile olurken; büyükelçilik, Laurécisque’nin inşaa ettiği binaya sığmakta zorluk çekmeye başlamış, bunun üzerine büyük kabul salonunun üzerine asma kat eklenmiştir. 1874’de Charles Jean Melchior de Vogüé’nin büyükelçiliği döneminde, elçilik tercümanları ana binadan çıkartılarak kuzeybatıdaki küçük terasta inşaa edilen Dramagonlar isimli yeni binaya yerleştirilmişlerdir.
Bina bugünkü görünümüne 1908-1913 arasında, başmimar Georges Chadanne yönetiminde gerçekleştirilen geniş kapsamlı onarım çalışmaları sonrasında kavuşmuştur. Ana giriş kuzey cephesine alınmış,iki yandaki öne doğru çıkıntılı bölümlerin arasına inşaa edilen ekle, cephenin düzeni tümüyle değiştirilmiştir. Zemin kattaki bekleme odaları mutfak olarak yeniden düzenlenmiş, salonların bir kısmı yerine kare planlı, üzeri artnouveau bir camekanla örtülü, mermer sütunlar ve gömme ayaklarla süslü, büyükçe bir salon yapılmıştır. Diğer yemek ve kabul salonlarının dekorasyonunda bir değişikliğe gidilmemiştir. Güney cephesindeki terasa açılan yemek salonunun duvarlarını Josse Perrot’un tasarladığı halılar süslemektedir.
Kaynakça:
Tibet Aksel,Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi
panoramio.com
Emre Kırıcıoğlu
Değerli sayfa müellifi;
Yayınlarınız takdire değer. Bu sayfada ayrımına vardığım ufak bir hata var. Çevirmenler için kullanılan ve Tercüman sözcüğünün İtalyancaya oradan da diğer batı dillerine geçmiş olan “Dragoman” sözcüğü yerine “Dramagon” ifadesini kullanmışsınız.
Saygılarımla…