Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı, Beşiktaş(http://www.degisti.com/index.php/archives/2589) Dolmabahçe’de, ismini verdiği cadde üzerinde yer alır. Abdülmecit Han tarafından yaptırılan sarayın inşasına 13 Haziran 1843 tarihinde başlanmıştır. Çevre duvarlarının tamamlanması ile birlikte saray, 7 Haziran 1856 yılında açılmıştır. Mimarları Garabet Amire Balyan ile Sarkis Balyan’dır.
Abdülmecit eski Beşiktaş Sarayı’nda bir süre oturduktan sonra, şimdiye kadar tercih edilen klasik saraylar yerine, ikamet, sayfiye, misafir kabul ve ağırlama, devlet işlerini yürütme amacıyla Avrupai üslupta bir sarayın inşaatına karar vermiştir. Dolmabahçe Sarayı yaklaşık olarak 250.000 m²’lik bir alanda yer alır. Saray, müştemilatının neredeyse tamamıyla birlikte deniz doldurularak, bu zemin üzerine 35 – 40 cm çapında, 40 – 45 cm satrançvari aralıklarla, meşe kazıklar çakılarak üzerine takviye edilmiş, yatay hatıllarla bütünleştirilmiş, 100 – 120 cm kalınlığında oldukça sağlam horasan harçlı döşek üzerine kagir olarak inşaa edilmiştir. Yıktırılan eski sarayların temel döşekleri tamir ettirilerek yeniden kullanılmıştır.
Kendine özgü bir mimari üslubu olmamasına karşın, Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı yapıda karışık bir şekilde uygulanmıştır. Dolmabahçe Sarayı, mevcut hiçbir sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkarlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tonlarına sahiptir. Bütün zeminler birbirinden farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün halılar, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidir. Avrupa ve Uzakdoğu’nun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her yerini süsler. Birçok odada kristal avizeler, şamdanlar ve şömineler bulunur.
Dolmabahçe Sarayı 285 oda, 46 salon, 6 hamam ve 68 tuvaletten meydana gelmiştir. Denize 600 m. lik bir rıhtımı olan sarayın, kara tarafında biri çok süslü olmak üzere iki anıtsal kapısı, yedi tane de tali kapısı bulunmaktadır. Deniz tarafında ise beş yalı kapısı vardır. Anıtsal kapılardan “Hazine Kapısı” denilen kitabeli ve tuğralı kapı, Dolmabahçe Sarayı’na yönelik olan kapıdır. Diğer anıtsal kapı ise “Merasim/Saltanat Kapısı” ismini taşır. Hazine Kapısına göre daha özenli ve daha büyük olan bu kapının asıl özelliği; içte ve dışta içbükey oluşundan kaynaklanmaktadır. Saltanat Kapısı, koridorlu iki yüksek duvar arasında bulunur. Bir taraftan bayıldım bahçesine, diğer taraftan da Hasbahçe’ye bakan kapının demirden yapılmış iki kanadı vardır. Abidevi bir görünümü bulunan kapının girişinde her iki tarafta da birer sütun vardır. Kapı, büyük panolar içine alınmış madalyonlardan sonra ikiz sütunların kullanılmasıyla taçlandırılmıştır. İçte ve dışta ikişer kulesi vardır.
Yapı topluluğu içerisindeki Veliaht Dairesi’nin de ayrı girişleri vardır. Muayede Salonunun karşısında bulunan giriş ise oldukça büyük ölçüde ve zengin bezemelidir. Kapının iki yanında kare planlı ayaklar ve bunları birbirlerine bağlayan lentolar görülmektedir. Bu ayaklar son derece zengin dekore edilmiş olup, çeşitli motifler, madalyonlar, taşlara adeta bir dantel görünümünde işlenmiştir.
Bu kapılardan içeriye girilen saray bahçesi, dört ayrı bölüm halinde düzenlenmiştir. Bunlardan kareye yakın dikdörtgen olan ön bahçe; Fransız bahçe mimarisinden örnek alınarak düzenlenmiştir. Köşeleri yuvarlatılmış, denize paralel sekiz köşeli bir havuz ile daire biçimli bir göbek bahçenin ana noktasını oluşturur. Deniz yönündeki bahçe ise ön bahçenin bir uzantısı olup, saray rıhtımı boyunca uzanmaktadır. Bu bölümde Muayede Salonu eksenine göre simetrik, oval göbekler meydana getirilmiştir. Sarayın diğer bahçeleri kapalı ve özel nitelikli bahçelerdir. Özellikle Veliaht Dairesi, Harem ve Kuşluk bahçeleri bunların başında gelmekte olup, bahçelerin ortalarına oval veya daire biçimli havuzlar yerleştirilmiştir. Bütün bahçeler yüksek duvarlarla çevrelenmiştir.
Sarayın ana yapısı; kıyı boyunca denize paralel olarak yapılmış, birbirine paralel Mabeyn -i Hümayun, Muayede Salonu ve Hususi Daire isimli üç bölümden meydana gelmiştir. Burada kitle ve cephe kurgularına özen gösterilmiş; dikdörtgen bir kitle olan ana formun köşelerinde yer alan salonlar öne çıkarılmıştır. Böylece cephe görünümünde ölçülü bir hareket sağlanmıştır. Sarayın ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek ve daha gösterişli tören ve balo salonu bulunmaktadır.
Sarayın Muayede Salonu dıştan dışa 25×37 m. ölçülerinde kareye yakın kitlevi bir yapıdır. İçeride tek mekanlı olmasına rağmen dışarıdan iki katlı görünmektedir. Yanındaki Resmi ve Hususi dairelerden iki kat daha yüksektir. Nitekim bu salonun katları birbirinden ayıran kornişi diğer binaların saçak kornişleri aynı hizadadır. Böylece diğer yapılarla bir bağlantı ve süreklilik sağlanmıştır. Muayede Salonu’nun cephesine yedi aks üzerinde, yükselen kolon veya plaster çiftleri yerleştirilmiştir. Girişteki açıklık öne çıkarılmış ve yapının daha anıtsal bir görünüm kazanması sağlanmıştır. Yarım daire kemerli yüksek pencerelerinin iki yanına kolonlar yerleştirilmiştir. Üst kattaki pencerelerin barok alınlıkları altına dekoratif açıklıklar ve kolonlar yerleştirilmiştir. Burada üç yöne doğru açılan görkemli bir merdiven, Muayede Salonu’nun anıtsallığını daha da belirginleştirmiştir. Muayede Salonu, dıştan çatı, içten basık kubbelidir. Yüksekliği 36 m.yi bulan kubbesi ve bu kubbeye bağlı yaklaşık 4,5 tonluk İngiliz yapımı avizesiyle bu salon, saray’ın diğer bölümlerinden belirgin bir biçimde ayrılmaktadır. Salonun avizesi, Sultan Abdülmecit tarafından İngiltere’den sipariş verilerek satın alınmıştır.
Muayede Salonu dışında kalan ve onu tamamlayan Resmi Daire bölümü iki katlı olup, yüksek bir bodrum üzerine yapılmıştır. Oldukça geniş mermer merdivenle çıkılan bir sahanlıktan sonra mekana girilmektedir. Girişi özel olarak belirtilmemiş, sade bir kapı ile yetinilmiştir. Kapının iki yanında kemerli ve yüksek pencereler bulunmaktadır. Resmi Daire bölümü merkezi hol, köşelerde salon gruplarından oluşan üç bölüm halindedir. Girişte merkezi bir hol haç planlı görünümdedir. Denize dik olarak yerleştirilmiş dikdörtgen orta mekân, dört yönde yan mekânlarla genişletilmiştir. Denize ve arka bahçeye bakan bu bölümün dar kenarı kolonlarla hareketlendirilmiştir. Bu yapıda hafif içbükeylik, yüksek aynalarla daha da vurgulanmıştır.
Padişahın devlet işlerini yürüttüğü Mabeyn (Padişah sarayının halka açık kısmı); işlevi ve görkemiyle Dolmabahçe Sarayı’nın en önemli bölümüdür. Girişte karşılaşılan Medhal Salon, üst kat ile bağlantıyı sağlayan kristal merdiven ve elçilerin ağırlandığı Süfera Salonu’ndan müteşekkildir.Dolmabahçe Sarayı’nın görkemli mekanlarından olan Süfera (Elçilik) Salonu birbirine dik iki eksen üzerinde açılmış mekânlarla genişletilmiş, merkezi planlıdır. İçerisi altın varaklı motiflerle süslenmiştir. Tavanlarda barok üslupta kıvrık dallardan oluşan göbekler, kartuşlar ve rozetler görülmektedir. Bunların çevreleri akantus, meandr ve yumurta dizisi motifleri ile çevrelenmiştir. Süfera Odasına açılan diğer köşe odaları da, aynı özende yapılmıştır. Bunlardan Kırmızı Salon olarak tanınan bölüm, denize doğru uzanmış dikdörtgen planlı bir birimdir. Padişahın elçileri kabul ettiği bu salon son derece gösterişli yapılmıştır.
Resmi Daire’nin iki plan düzenini, büyük kristal bir merdiven birleştirmektedir. Böylece her iki yapı arasında bütünlük sağlanmıştır. Bu merdiven denize paralel dikdörtgen bir hacim içerisine yerleştirilmiştir. Bunun sonucu olarak da; her iki salonda birbirine bağlanan simetrik bir düzen meydana getirilmiştir. Resmi Daire’den Muayede Salonu’na kadar olan alanda da her ikisi arasında bağlantıyı sağlayan bir ara bölüm bulunmaktadır. Bu bölüm Camlı Köşk’e bağlanan uzun bir geçitle ayrılmıştır. Belirli bir plan tipine uymayan bu bölüm, daha çok koridor ve servis merdivenleri için kullanılan bir alandır.
Hususi Daire’nin plan şeması ve mekân yapılanması ile iç dolaşımı sarayın en karmaşık bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümde altlı üstlü beşer büyük orta salon görülür. Üçüncü yalı kapısının karşısına gelen bölüm Valide Sultana aittir. Burada giriş holü, deniz ve bahçe tarafına yönelik birer büyük oval merdivenler bulunmaktadır. Harem taşlığı olarak isimlendirilen bu holün güney tarafında büyük bir harem merdiveni bulunmaktadır.
Harem bölümü denize dik doğrultuda yerleştirilmiş olup sarayla L biçimli bir plan düzeni ile birleşmiştir. Bu bölümde büyük orta mekânlar, kapalı özel daireler uygulanmıştır. Ortak mekânlar haremin ortasına alınmış ve birbirlerine çift koridorlarla bağlanmış, aralarına aydınlık hacimleri ve servis bölümleri yerleştirilmiştir.Haremin orta mekânları yapının ekseni üzerine dizilmiş, birbirleri ile bağlantılı dikdörtgen salonlardan meydana gelmiştir. Bunlar karşılıklı büyük merdivenlerle genişletilmiş ve merdiven başlarına, köşelere toskana başlıklı düz gövdeli yassı plasterler yerleştirilmiştir. Tavanlar geometrik çerçeveler içerisine alınmış kıvrık dallardan oluşan çiçek motifleri ile doldurulmuştur.
Saray Haremi’nin dış tarafında ise, Saray Tiyatrosu, Istabl-ı Âmire, Hamlacılar, Attiye-i Senniye Anbarları, Kuşhane Mutfağı, Eczahane, Pastahane, Tatlıhane, Fırınlar, Un fabrikası, Bayıldım Köşkleri bulunmaktaydı.
Sarayın Hünkar Dairesi iki büyük salondan meydana gelmiş olup, içerisindeki dekorasyondan ötürü Mavi Salon ve Pembe Salon olarak isimlendirilmiştir. Bu salonlar barok ve rokoko üslubunda olup bezemeleri Süfera Salonu’na benzemektedir. Tavanlarda kare ve dikdörtgen çerçeveler içerisine alınmış manzara resimlerine yer verilmiştir. Denize ve bahçeye doğru eyvanlarla genişletilmiştir. Bunlardan Pembe Salon sarayın diğer salonlarından farklı olarak kapalı ve tek bir mekândan meydana gelmiştir. Denize yönelik geniş terasa açılan pencereleri aydınlatmayı sağladığı gibi içeride bulunan büyük boydaki aynalar da onları tamamlamaktadır. Bu salonun duvarları da mimari resimlerle süslenmiştir.
Dolmabahçe Sarayı’nın iç ve dış süslemelerinde Barok, Rokoko ve Ampir özelliğindeki motifler içiçe kullanılmıştır. Sarayın inşaatında Marmara Adaları’ndan çıkarılan maviye benzer bir renkteki mermer kullanılmış, iç süslemede ise su mermeri, billur, somaki gibi kıymetli haiz mermer ve taşlarla çalışmalar yapılmıştır. Dış cephelerdeki süslemelerde olduğu gibi iç tezyinatta da eklektik üslup hakimdir. Sarayın duvar ve tavan süslemeleri, İtalyan ve Fransız sanatçılar tarafından yapılmıştır. İç süslemelerde çoğunlukla altın tozu kullanılmıştır. Resimler sıva ve alçı üzerine yapılmış, duvar ve tavan süslemelerinde perspektifli mimari kompozisyonlarla boyutlu yüzeyler meydana getirilmiştir. Sarayın iç dekoru, tarih akışı içinde ilaveler yapılarak zenginleştirilmiş, özellikle yabancı devlet adamı ve kumandanların hediyeleri ile salon ve odalar ayrı bir değer kazanmıştır. Avrupai stilde (Regence, XV. Louis, XVI. Louis, Viyana-Thonet) ve Türk tarzındaki mobilyaların yanı sıra, saray odalarında görülen minder, döşek ve şalteler alaturka hayat tarzının devam ettirildiğini göstermektedir.
Saraydaki Bohemya, Bakara ve Beykoz avizelerinin toplam sayısı 36’dır. Ayaklı şamdanların, bazı şöminelerin, billur merdiven korkuluklarının ve bütün aynaların malzemes ikristaldir. Sarayda ayrıca 581 tane kristal ve gümüşten yapılmış şamdan mevcuttur. Toplam 280 vazodan 46 tanesi Yıldız porseleni, 59’u Çin, 29’u Fransız Sevr, 26’sı Japonya, geri kalan diğerleri de muhtelif Avrupa ülkelerinin porselenleridir. Herbirinin ayrı bir özelliği olan 158 adet saat sarayın oda ve salonlarını süslemektedir. Yaklaşık 600 adet tablo, Türk ve yabancı ressamlar tarafından yapılmıştır. Bunlar arasında saray baş ressamı Zonaro’nun 19, Abdülaziz döneminde İstanbul’a gelen Ayvazovsky’nin 28 tablosu da bulunmaktadır.
Abdülmecit Han erken yaşta öldüğünden ötürü burada uzun süre oturamamıştır. Yerine geçen kardeşi Abdülaziz 1876 yılına kadar burada kalmış, V. Murat Han da üç ay gibi kısa bir süre burada yaşamıştır. II. Abdülhamit ise Yıldız Sarayı’nı tercih etmiştir.V. Mehmet Reşat’ın (1909–1918) burada oturmaya karar vermesi üzerine, Mimar Vedat Bey sarayı yeniden onarmış ve yeni bir düzenleme yapmıştır. Saraya kalorifer ve elektrik sistemi de bu dönemde 1910 ila 1912 yılları arasında eklenmiştir. Vahdettin (1918–1922)de bir süre burada yaşamış, 1922 yılında buradan bir İngiliz gemisine binerek, vatanını terk etmiştir.
3 Mart 1924’te çıkarılan 431 Sayılı Yasa ile Osmanlı hanedanının malları arasında bulunan Dolmabahçe Sarayı başta olmak üzere bütün saray, köşk ve kasırlar millete geçmiştir. 1927- 1949 yılları arasında saray, Cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 1927-1938 yılları arasında İstanbul’daki çalışmalarında Dolmabahçe Sarayı’nı kullanmış ve burada vefat etmiştir. Alliance Internationale de Tourisme’nin Avrupa toplantısı 1930’da Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenmiş, böylece sarayın turizme ilk açılışı sağlanmıştır. Ayrıca Atatürk’ün isteği üzerine düzenlenen I.Türk Tarih Kongresi 1932 yılında; I. ve II. Türk Dil Kurultayı 1932 ve 1943 yıllarında burada toplanmıştır.
1952’de Dolmabahçe Sarayı, Millet Meclisi İdare Amirliği’nce haftada bir gün olmak üzere halka açılmıştır. 10 Temmuz 1964 tarihinde Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın toplantısıyla resmî açılışı yapılan saray, 1971’de bir ihbar sebep gösterilerek kapatılmıştır. 25 Haziran 1979’da turizme açılan Dolmabahçe Sarayı, aynı yılın 12 Ekim’inde yine bir ihbar üzerine kapatılmıştır. İki ay kadar sonra Millet Meclisi Başkanı’nın telefon emriyle tekrar turizme hizmet vermeye başlamıştır. MGK İcra Daire Başkanlığı’nın 16 Haziran 1981 tarih ve 1.473 sayılı kararıyla, saray ziyaretçilere tekrar kapatılmış ve bir ay sonra 1.750 sayılı MGK Genel Sekreterliği’nin emriyle açılmıştır.
Dolmabahçe Sarayı 1984 yılından itibaren “müze- saray” olarak hizmet vermektedir. Aynı zamanda da kültür bilim tanıtım merkezi olarak işlevini sürdürmektedir. Kültür Bilim ve Tanıtma Merkezi sarayın girişindeki Mefruşat Dairesi’nde bulunmaktadır. Bu merkezin alt katı konferans, sergi salonu ve fotoğraf laboratuarıdır. Üst kat basın ve yayın merkezinin kitaplık, bilimsel araştırma ve saray arşividir. Ayrıca önündeki avlu, sarayı gezenlerin oturup dinlenebileceği bir mekan olarak düzenlenmiştir.
Sarayın Şehzadelere tahsis edilmiş kuzeyindeki Veliaht Dairesi’nin bir bölümü ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi yönetiminde, Resim ve Heykel Müzesi olarak düzenlenmiştir.
Dolmabahçe Sarayı Pazartesi ve Perşembe günleri ziyarete kapalıdır. Ziyaret saatleri 08:30-16:00 arasıdır.Sarayın Selamlık bölümü 15TL, Harem bölümü 10TL’ye ziyaret edilir. Ortak bilet ücreti ise 20TL’dir. Müzekart geçerli değildir.Günlük ziyaretçi sayısı 3000’dir.Bu sayıya 16:00’dan önce ulaşılırsa müze ziyarete erken kapanır.Yabancılar için Selamlık 30TL,Harem ise 20TL’ ye ziyaret edilir. Ortak bilet ücreti ise 40TL dir.
Adminden Not: Yabancılara bilet fiyatını isterseniz 100TL yapın ama zaten müze gezmeyi sevmeyen halkımı,20 TL veya 25TL ile müzeye nasıl çekebilirsiniz???
Linkler:
Milli Saraylar Web Sitesi
sanattarihi.net
İBB Web Sitesi
Sevinc
Osmanlılar Döneminde kaptan paşaların donanmayı demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı doğal bir liman görünümünde olan koy; 17. yüzyıldan başlayarak dönem dönem doldurulmuş ve Dolmabahçe adıyla padişahların Boğaziçi’ndeki has bahçelerinden biri konumuna getirilmiştir. III. Selim zamanında burada Hatice Sultan için Melling’e bir saray yaptırılmıştır. Beşiktaş Sahil Sarayı denen bu yapı, Sultanın batıdaki ileri teknolojiye ve kültüre duyduğu hayranlığa dayanılarak yeni bir anlayış ile gerçekleştirilmişti. Penceresinden balık tutulabilecek kadar deniz kıyısında yer alan bu saray 1815’te yanmış, Sultan II. Mahmut tarafından ahşap olarak yeniden inşa ettirilmiştir. Beşiktaş Sahil Sarayı, Sultan Abdülmecit döneminde (1839-1861) ahşap ve kullanışsız olduğu gerekçesiyle 1843 yılından başlayarak yıktırılmış ve aynı yerde içi ahşap, dışı kagir Dolmabahçe Sarayı’nın temelleri atılmıştır.
Dolmabahçe Sarayı’nın kendine has, belirli ekollere giren bir mimari tarzı olmamasına karşın Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı karışık bir şekilde uygulanmıştır. Saray, batı anlayışıyla çağdaşlaşma çabaları içinde bulunan toplumun sanatta da batının etkisi altında kalarak, Osmanlı saray gereksinimlerini de dikkate alıp, o asır bünyesinin sanat atmosferi içinde yapılmış bir eserdir.
Yapımı çevre duvarlarıyla birlikte 1856 yılında bitirilen Dolmabahçe Sarayı 110.000 m2’yi aşan bir alan üstüne kurulmuş ve ana yapısı dışında 16 ayrı bölümden oluşmuştur. Bunlar saray ahırlarından değirmenlere, eczanelerden mutfaklara, kuşluklara, camhane, dökümhane, tatlıhane gibi işliklere uzanan bir dizi içinde, çeşitli amaçlara ayrılmış yapılardır. Bu yapılar arasına Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) Saat Kulesi ve Veliaht Dairesi arka bahçesindeki Hareket Köşkleri eklenmiştir.
Dönemin önde gelen Osmanlı mimarları Garabet ve Nigoğos Balyan tarafından yapılan sarayın ana yapısı; Mabeyn-i Hümâyûn (Selâmlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümâyûn adlarını taşıyan üç bölümden oluşur. Mabeyn-i Hümâyûn; devletin yönetim işleri, Harem-i Hümâyûn; Padişah ve ailesinin özel yaşamı, bu iki bölümün arasında yer alan Muayede Salonu’ysa; Padişah’ın devlet ileri gelenleriyle bayramlaşması ve kimi önemli devlet törenleri için ayrılmıştır. Topkapı Sarayı’nda Bab-ı Saade önünde yapılan törenlerin çoğu burada yapılmıştır.
Tüm yapı, bodrumla birlikte üç katlıdır. Biçimde, ayrıntılarda ve süslemelerde gözlenen belirgin batı etkilerine karşılık bu saray, bu etkilerin Osmanlı ustalarca yorumlanmış bir uygulamasıdır. Öte yandan, gerek kuruluş gerekse oda ve salon ilişkileri açısından geleneksel Türk evi plan tipinin çok büyük boyutlarda uygulandığı bir yapı bütünüdür. Beden duvarları taştan, iç duvarları tuğladan, döşemeleri ahşaptan yapılmıştır. Çağın teknolojisine açık olan saraya, 1910-12 yıllarındaysa elektrik ve kalorifer sistemi eklenmiştir. Sarayın 285 odası, 46 salonu, 6 hamamı ve 68 tuvaleti vardır. 45.000 m2’lik kullanılır döşeme alanına sahip olan sarayda ince işçilikli parkelerinin üstünde döşemeleri önce sarayın dokumevinde, sonra da Hereke’de dokunmuş 4454 m2 halı serilidir.
Dolmabahçe Sarayı bütünüyle ele alındığında, Türk yalı ve ev mimarisinin Avrupa mimarisiyle olan ilginç sentezini sergilemektedir. Saray, devletin içinde bulunduğu sıkıntıyı unutturmak istercesine görkemli bir biçimde ele alınmış, bu nedenle de çok büyük bir mali yük getirmiştir. Sarayın biri yol üstünde (Dış tarafı Bayıldım Bahçesi’ne ve Dolmabahçe Caddesi’ne, iç tarafı ise Has Bahçe’ye bakan ve üzerinde Abdülmecit’in tuğrası bulunan Saltanat Kapısı, koridorlu iki yüksek duvar arasında bulunur. Abidevi bir görünümü bulunan kapının demirden yapılmış iki kanadı olup, girişinde her iki tarafta da birer sütun vardır. Kapı, büyük panolar içine alınmış madalyonlardan sonra ikiz sütunların kullanılmasıyla taçlandırılmıştır), öteki kara tarafındaki (Dışarda saat kulesi, İçerde ise Hazine-i Hassa Dairesi ve Mefruşat Dairesi arasında bulunan Hazine kapısının üzerinde yer alan Abdülmecid tuğrası altında 1853 tarihi mevcut olup altında Şair Ziver’in 1857 tarihli iki satırlık kitabesi yer alır. Hazine Kapısı’nın süslemesi daha ziyade kartuşlar, askı çelenk, inci, yumurta dizileri, istiridye kabukları motiflerinden oluşmaktadır) iki kapısı, büyüklükleri ve aşırı yüklü süslemeleriyle içerideki görkemi adeta dışarı yansıtmaktadırlar. Dolmabahçe Sarayına; kara tarafından iki ana, yedi yardımcı giriş kapısı, ayrıca deniz tarafında da rıhtıma merdivenlerle inilmesine olanak veren, ajurlu demirden oval konumlu beş adet yalı kapısı vardır.
Dışı her ne kadar Avrupa saraylarına benzese de Dolmabahçe Sarayı’nın içi Türk İslam yaşamına uygun bir biçimde düzenlenmiştir. Sarayda Minderli Oda, Namaz Odası, Ders Odası, Ramazan aylarında teravih namazlarının kılındığı, dini sohbetler ile padişahların kız kardeşleri ve kızlarının düğünlerinin yapıldığı, padişahın harem halkının bayram tebriklerini kabul ettiği salonlar gibi geleneksel yaşantıya uygun mekanlar da vardır. Bu salonlar bir yanda harem bahçesine, öte yanda da denize bakan pencerelere sahiptir.
Padişahın devlet işlerini yürüttüğü Mabeyn (Padişah sarayının halka açık kısmı); işlevi ve görkemiyle Dolmabahçe Sarayı’nın en önemli bölümüdür. Girişte karşılaşılan Medhal (Giriş) Salon, üst kat ile bağlantıyı sağlayan Kristal Merdiven, elçilerin ağırlandığı Süfera Salonu (Elçiler Salonu: Sefirlerin kabul edildiği salondur. Salonun dört köşesi altları çini, üstleri kesme kristal ve altın yaldız kabartmalı şöminelerle süslenmiştir. Üzerlerinde Çin vazoları yer alır. Tavanı tekneli tavandır. Kasetlere ayrılmış kabartma olarak ve altın yaldızla tezyin edilmiştir. Kara, deniz ve bahçe tarafına olmak üzere ikişer sütunun salondan ayırdığı 3 çıkıntısı-eyvanı- mevcuttur) ve padişahın huzuruna çıktıkları Kabul Salonu (Kırmızı oda veya ateş odası diye de anılır. Padişahların yabancı ülke temsilcilerini kabul ettiği oda. Elçiler önce misafir salonunda bir süre bekletilir. Daha sonra bu odanın yanındaki duvarlarında Osmanlıların gücünü tasvir eden resimler olan karanlık oda denilen loş bölmeye alınır. Daha sonra bu odanın elçi salona alınır. Ateş tonlarında kırmızı ve güneş ışığı bir anda insanın aklını başından alan bir etki yapar); imparatorluğun tarihsel görkemini vurgulayacak biçimde süslenmiş ve döşenmiştir.
Üst katta yer alan Zülvecheyn Salonu (Deniz ve kara tarafından cephesi olan iki taraflı salon anlamına gelir. Salonun tavanı 3 bölüm halinde olup orta bölüm kompozit başlıklı altın yaldızlı sütunlarla desteklenmiştir. Tavan tamamıyla altın yaldızlı kabartma çiçek ve akantus yapraklarından oluşan bir süsleme ile bezenmiştir. Parkeleri geçme şeklindedir. Deniz tarafındaki bölümde metal üzerine altın yaldız kabartmalı ve Abdülmecid tuğralı karşılıklı ayna ve konsollar yer almıştır. Parçalı takım, perdelerle uyum sağlayan kırmızı beyaz yollu ipek Hereke kumaşı ile kaplanmıştır. Ortada Hereke halısı üzerinde oymalı bir masa ve üzerinde 18. yüzyıla ait pembe desenli Çin kâse ile yanlarda ve masa üzerlerinde mavi beyaz Çin ve Japon vazoları bulunur. Bu salonun sağ köşesinde Halife Abdülmecit zamanında kütüphane haline getirilmiş olan 3 odalı bir daire mevcuttur. Salon eskiden mevlütlerin okunduğu, nikâhların kıyıldığı, Ramazan aylarında teravih namazlarının kılındığı ve huzur derslerinin verildiği dini mahiyette bir salondur. Huzur derslerinin verildiği zamanlarda Hünkâr deniz tarafındaki kanepenin üzerine yerleştirilmiş bir mindere oturur, sağ ve sol tarafında mabeyn erkânı ve bendegânları bulunurdu. Ramazan aylarında salona seccadeler serilir, haremden gelecek kadınlar için kafeslerle hususi bir yer ayrılırdı); padişahın Mabeyn’de kendine özel olarak ayrılmış dairesine bir tür geçiş mekanı oluşturur. Bu özel dairede, padişah için mermerleri Mısır’dan getirilmiş görkemli bir hamam, çalışabileceği oda ve salonlar (Mavi Salon: Bu salonun perdeleri, duvar ve tavan süslemeleri mavidir. Bu yüzden mavi salon olarak bilinir. Salon birer çıkıntı teşkil eden iki cephesinde üçer pencere ile aydınlanmaktadır. Bu büyük salonun tavanı kasetlere ayrılmış, kasetlerinin her birinin üzeri altın yaldızlı ağır oyma tezyinatlı çerçevelerle süslenmiştir. Bu çerçeveler içinde yerde yapılarak sonradan monte edilen muhtelif manzara ve vazoda çiçek buketleri yer almıştır. Orta kısımdan kırmızı beyaz kristalden 54 mumluklu avize sarkar. Mavi salon Abdülmecit devrinden beri birçok merasimlere sahne olmuştur), (Katiplerin Çalışma ve Sohbet Salonu) bulunmaktadır.
Harem ve Mabeyn bölümleri arasında yer alan Muayede (Bayramlaşma) Salonu; Dolmabahçe Sarayı’nın en yüksek ve en görkemli parçasıdır. 2000 m2’yi aşan alanı, 56 sütunu, yüksekliği 36 m.yi bulan kubbesi ve bu kubbeye bağlı yaklaşık 4,5 tonluk İngiliz yapımı avizesiyle bu salon, sarayın diğer bölümlerinden belirgin bir biçimde ayrılır. Sarayın ortasında olan Muayede salonunun katlarını balkonlu bir galeri çevirir. Salona altta koridor ve salonlardan girilir. Esas giriş deniz tarafındaki büyük mermer kapıdandır. 40×45 m. ölçüsündeki parke döşeli bu salon kompozit başlıklı çifter sütunların taşıdığı yarım kubbe ve kemerlerle takviye edilen 36 m. yüksekliğindeki bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin içi kurşunla kaplanarak üzeri tamamen renkli kalem işi ile ve göz aldatıcı teknikte mimari kompozisyonla tezyin edilmiştir. Galeriye çıkan merdiven tonozların birinde üç ustanın isimlerinin mevcudiyeti tezyinatın bu ustalar tarafından yapıldığını gösterir. Sütunlar mermer taklidi olup dökme olarak yapılmışlardır. Salon, bodrumdaki tesislerden elde edilen sıcak havanın sütun diplerinden içeri verilmesiyle ısıtılmakta, böylelikle soğuk mevsimlere rastlayan törenler daha sıcak bir atmosferde yapılabilmekteydi. Salonun dört köşesinde kaideleri renkli somaki mermer ve gövdeleri kristalden şamdanlar yine gövdeleri gümüşten karşılıklı sütun şamdanlar, 4,5 ton ağırlığındaki avize salonun aydınlatılmasını sağlar. Kubbeden sarkan 750 mumluk avize İngiltere Kraliçesi II. Victoria tarafından II. Abdülhamit’e hediye edilmiştir. Muayede bayramlaşma anlamına gelmektedir. Geleneksel bayramlaşma töreni günlerinde, Topkapı Sarayı’nın Hazine dairesindeki III. Murat’ın altın tahtı bu salona getirilerek kurulur ve padişah bu tahtta devlet ileri gelenleriyle bayramlaşırdı. Galeriler ise elçilik görevlilerine, Saray Orkestrası’na, bay ve bayan konuklara ayrılmıştı. Bu galeride muayedeyi seyre gelen sultanlar, kadınlar, sefirler, yabancı ve müzisyenler otururlardı.
Dolmabahçe Sarayı’nın Batı etkileri altında, Avrupa saraylarından örnek alınarak yapılmış bir saray olmasına karşılık, işlevsel kuruluşu ve iç mekan yapısında “Harem”in eskisi kadar kesin çizgilerle olmasa da ayrı bir bölüm olarak kurulmasına özen gösterilmiştir. Ancak Topkapı Sarayı’nın tersine, Harem, artık saraydan ayrı tutulmuş bir yapı ya da yapılar topluluğu değildir; aynı çatı altında, aynı yapı bütünlüğü içinde yerleştirilmiş özel bir yaşama birimidir.
Dolmabahçe Sarayı’nın yaklaşık üçte ikisini oluşturan Harem Bölümü’ne, Mabeyn ve Muayede Salonu’ndan geleneksel ayrımı vurgulayan demir ve ahşap kapılarla kesilmiş koridorlardan geçilmekte, bu bölümde Boğaziçi’nin yansımalarıyla aydınlanan salonlar, sofalar boyunca padişah eşlerinin, çeşitli görevleri olan kadınların, şehzade ve sultanların yatak odaları (Abdülmecid’in Yatak Odası: Bu oda üç taraftan ışık alan oldukça aydınlık bir odadır. Girişte karşı duvar bitişik gümüş kaplama ve sedef süslemeli bir karyola ve cibinlik yerleştirilmiştir), (Valide Sultan’ın yatak odasında yer alan karyola ahşaptan altın yaldızlı, kabartma süslemeli ve baldakenlidir. Sedef kakmalı, bronz tezyinatlı mücevher çekmecesi ise Yıldız Sarayı’ndaki atölyede yapılmıştır), çalışma ve dinlenme odaları (Günümüzde Pembe salon olarak tanımlanan Harem kadınlarının toplandığı bu salon Osmanlı döneminde ” Valide Sultan Divanhanesi” ve “Balkonlu Sofa” olarak bilinmektedir. Valide Sultan ve kadınefendilerin özel konuklarını ağırladığı, bazılarına padişahın da katıldığı davetler burada gerçekleştirilmiştir. Tavanı sıva üzerine renkli kalem işi pastel renklerle tezyin edilmiştir. Salonu çok sayıda altın yaldız kabartma tezyinatlı konsol ve aynalar süsler. Pembe Salon saraydaki son günlerine kadar Atatürk tarafından da kullanılmıştır. Hastalığının ilerlediği günlerde Büyük Önder’in banyoya giden yolu yürümekte güçlük çekmesi üzerine Pembe Salon’da karşılıklı bulunan aynalı dolapların birinden banyoya açılan gizli bir kapı yapılmıştır.), ibadete hazırlık odası, Mescid sıralanmaktadır.
Admin: Birkaç madde ye özellikle de saraylara, bilgilendirici yazıları henüz eklenmedi. Siteyi ilk olarak fotoğraflarla oluşturduk, makaleleri ise zamanla ekliyoruz. En kısa zamanda Dolmabahçe Sarayı’nı da yazacağız. Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler.