Haliç
Haliç, Çatalca yarımadasının güneydoğu ucunda, Boğaziçi girişinde, Tarihi Yarımada ve Beyoğlu platolarını birbirinden ayıran, tabii bir iç limandır. İstanbul’un Avrupa yakasını ikiye ayıran Haliç’e, etrafındaki bereketi topraklardan ve şeklinden dolayı “Altın Boynuz” ismi verilmiştir.
Haliç’i, Bizanslılar Chrysokeras, İngilizler Golden Horn, Fransızlar Gorne d’Or, Osmanlılar ise Halic-i Konstantiniye olarak adlandırmışlardır.
İstanbul Haliç’i, Kağıthane ve Alibey derelerinin birleşen ağzının, deniz istilasına uğramasıyla oluşmuştur. Haliç, sözü geçen iki akarsu kavşağından, Sarayburnu- Tophane arasına kadar, Kuzeybatı- Güneydoğu doğrultusunda 8 km. uzanır. En geniş yeri, Kasımpaşa-Cibali arasında 700 metreye varır. Derinliği, yukarı kesimde vapurların işlemesini güçleştirecek kadar azdır ve bu kesim derelerin getirdiği alüvyonlar yüzünden, hızla dolmaktadır. Aşağı kesimde ise derinlik, Unkapanı(Atatürk) köprüsü altında 40metre, Karaköy köprüsü altında da 60 metreyi bulur.
Tarihte, İstanbul’un ilk iskanının bu tabii limanın dip kısmında, iki akarsu arasındaki arazide olduğu tahmin edilmektedir. Zamanla büyüyen kent, birçok defa düşman hücumlarına maruz kalmıştır. Bizanslılar, Haliç girişini Sarayburnu-Galata arasına gerdikleri bir zincirle kapadıkları için yüzyıllar boyunca düşman gemileri Haliç’e girememiştir. 1203’de Bizans, 4.Haçlı Seferi ordusu tarafından kuşatılmış ve 6 Temmuzda Haliç’e girilmiştir.
İkinci olarak, 1453 yılı 22-23 Nisan gecesi Fâtih Sultan Mehmet Han İstanbul kuşatmasında, 70 parça gemiyi, karadan kızaklar üzerinden yürüterek, Galata sırtlarından Haliç’e indirmiş; şehrin fethi bundan sonra kolaylaşmıştır. Osmanlı Devleti’nde, her dönemde Haliç’e çok önem verilmiş, 1615 senesinde Kasımpaşa’da tersane inşaa edilmiştir. 18. yüzyılda Kaptanı Derya Hasan Paşa burada muhteşem bir bina yaptırmış ve kaptan paşaların ikametlerine tahsis etmiştir. Bugün bu yapı, Kasımpaşa Deniz Hastanesi olarak hizmet vermektedir. Kasımpaşa iskelesinin yanında, denize doğru uzanan kısımda, bahçe içindeki yalı eski Bahriye Nezâreti (Deniz Savunma Bakanlığı) idi. Sultan III. Ahmet zamanında, Haliç’in kuzey batısındaki, şiirlere konu olan Sadabat yıkılmışsa da, Kağıthane Deresi, severek gidilen bir gezi ve istirahat yeri olarak kalmıştır. Bölge, Sultan II. Abdülhamit Han devrinde de, önemli bir mesire olmuştur.
Haliç’de, bir taraftan yalılar, kasırlar (Sepetçiler Kasrı, Aynalı Kavak Kasrı gibi), park ve bahçeler yapılırken, diğer taraftan da tersane ve iskeleler kurulmuş ve zamanla Haliç bir ticaret ve sanayi merkezine dönüşmüştür. Ancak bu gelişmenin çevreye verebileceği zarar vaktinde anlaşılmış ve bunu önlemek için zamanın idarecileri bazı önlemler almışlardır. Mesela, Fatih Sultan Mehmet, Haliç’in dolma ve kirlenme tehlikesinden korunması için özel bir ferman çıkartmış; bu fermana göre, Kağıthane sırtları tarımdan men edilmiş ve bu sahada ağaçlandırma faaliyetleri başlatılmıştır. Ayrıca, Haliç’in etraftan sürüklenen tortu ve çöküntülerden temizlenmesini teşvik etmek amacıyla, Haliç’in dibinden çıkartılan kili kullanan porselen işletmeleri, vergiden muaf tutulmuştur. Haliç’e karşı gösterilen bu hassasiyet, XX.yüzyılda devam etmemiştir. Nüfusun hızlı artışı, plansız sanayileşme ve şehircilik kurallarına uymadan, gelişigüzel kurulan yanlış yerleşmeler, Haliç’in kirli ve düzensiz bir görünüme bürünmesine sebep olmuşlardır.
Haliç etrafında yaşayan nüfusun artıkları, 200’den fazla irili ufaklı deşarjla Haliç’e akıtılmaktadır. Bu deşarjların ne büyüklükte bir nüfusa hizmet ettiği bilinmiyorsa da, bir milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Haliç ve onu besleyen Kağıthane ve Alibeyköy derelerinin kenarlarında bulunan ve artıklarını Haliç’e akıtan endüstri kuruluşları, Haliç’in kirlenmesindeki en önemli etkendir. Haliç’e akıtılan endüstriyel artıkların BOİ (biyokimyâsal oksijen ihtiyacı) yönünden meydana getirdikleri kirlenme, 1.720.747 kişilik bir nüfusun meydana getireceği kirlenmeye eş değerdir. Bu değerin, 1960’dan bu yana kurulan endüstrilerden dolayı üç milyonluk eşdeğer nüfûsu geçmiş olacağı tahmin edilmektedir.
1980 öncesinde belediyelerin katı atık toplama açısından yetersiz olması neticesinde, Haliç’in sahillerinde bulunan birçok kuruluş, çöplerini doğrudan doğruya Haliç’e atmak suretiyle yok etme yoluna başvurmuşlardır. Bu bölgede bulunan endüstri kuruluşlarının senede yaklaşık 49.500 ton katı atık meydana getirdikleri tesbit edilmiştir. Bu atıkların bir kısmının, Haliç’e atıldığı düşünülürse, katı atıkların da Haliç’in kirlenmesinde önemli bir yeri olduğu anlaşılır.
Haliç’e bağlı en önemli iki dere olan Kâğıthâne ve Alibeyköy’ün sahip oldukları 181.600 m2 ve 192.400 m2lik havzalarında oldukça dik meyilli yamaçlar bulunmaktadır. Bu iki derenin havzasında, bitki örtüsünün tahribi, havzada mevcut ve açılmakta olan taş ocakları, mermer ve tuğla ocakları dolayısıyla moloz ve katı maddelerin kolayca sürüklenebilir halde olması ve yağmur suyu direnaj sisteminin bulunmayışı, o araziyi erozyona müsait bir hale getirmiştir.
Her yıl Kâğıthâne Deresinden 54 bin m3, Alibeyköy Deresinde bulunan barajdan itibaren Haliç’e kadar 17 kilometrekarelik alanda da 5100 m3 tortu ve artık Haliç’e taşınmaktadır.Bu tortu ve artık Haliç için bir su kirletme kaynağı olmaktan başka, her geçen yıl Haliç tabanının biraz daha dolmasına sebeb olmaktadır. Bu dolma senede 6-10 santimetrelik derinlik azalmasına sebebiyet vermiştir. Ayrıca, gemi söküm yerlerinde, denize atılan atıklar, bir ek kirletici kaynağı olmuştur.
Yabancıların “Altın Boynuz” dediği Haliç’in bu hali bütün dünyanın ilgisini çekmiştir. Yapılan incelemeler sonunda, Silahtar, Hasköy, Sirkeci, Beyoğlu İstiklal Caddesi, Eyüp, Ayvansaray gibi semtlerde hava, Ankara’nın Çankaya havasından daha kirli olduğu görülmüştür. 20.yüzyılda Haliç’le ilgili ilk ciddi teşebbüs, 5 Haziran 1981’de yapılan “Çevre Günü Sempozyumu”ndan sonra olmuştur. Dönemin Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın “Haliç’i gözlerim gibi mavi yapacağım” vaadiyle Haliç,i temizlemek için bazı projeler üretilmeye başlanmıştır. Haliç Üst Kurulu, buna bağlı olarak Haliç Çalışma Grubu kuruldu. 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, İstanbul Belediye Başkanlığı, Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ, İÜ, İSKİ Genel Müdürlüğü gibi, 18 kısım ve kuruluşun temsilcilerinden meydana gelen üst kurulun başkanlığı İstanbul Vâlisi’ne verilmiş; kurul, Haliç çevresinde bulunan, 696 fabrika ve 2020 küçük esnafa âit iş yerini kaldırmaya kararı almıştır. İstimlâk bedeli, çevre düzenlemesi, kollektör için gerekli maddi kaynak temin edildikten sonra, Haliç’i kirlendiren sebeplerin durdurulması, çevrenin tanzimi, Haliç’in sularının temizlenmesi kararları alınmış ve bu kararlar bir bir uygulanmaya sokulmuştur.
İlk yıkım çalışmaları 23 Mayıs 1984 günü başlamış, Haliç’ten 44 mavna, 19 batık gemi çıkarılmıştır. 696 fabrika ve 2020 küçük esnafa ait işyeri yıkılmış;böylece çevrede bir milyon metrekarelik alan açılmıştır. Açılan bu alanlar yeşillendirilmiş, çeşitli oyun bahçeleri yapılmıştır. Haliç’e olan akıntıları Marmara Denizi’ne ve Karadeniz’e akıtacak kollektör çalışmalarına başlanmış, once Alibeyköy kollektörü daha sonar 12 Temmuz 1988’de de, Güney kollektörü hizmete açılmıştır. Haliç’e akan kanalizasyon atıkları, bu kollektörle Marmara’ya verilmeye başlanmış ancak, 1989’dan sonra bu faaliyetler durdurulmuştur.
Haliç üzerinde, Galata Köprüsü, Unkapanı Köprüsü ve Haliç Köprüsü olmak üzere 3 köprü bulunmaktadır. Bugün Haliç, orta halli vatandaşların ikamet ettiği, İstanbul’un sanayi semtlerinden biridir. Bedrettin Dalan zamanından sonra, eskisi kadar temiz olmayan Altın Boynuz, günümüzde bazı yarışlara ve gösterilere de, ev sahipliği yapmaktadır. Örneğin 29 Temmuz 2006’da Red Bull Hava Yarışı Dünya Serisi’nin bir ayağı da, Haliç’de yapılmıştır.
ecrin
buradan hiç bir bilgi alamadım