İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi – Zeynep Hanım Konağı
Zeynep Hanım Konağı
Laleli ve Vezneciler’de, Ordu, Büyük Reşit Paşa ve Darülfünun Caddeleri arasında yer alan İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi binalarının yerinde daha önceleri, Zeynep Hanım Konağı bulunuyordu. Bu konak, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı Zeynep Kamil Hanım tarafından 19. yüzyılın sonlarına doğru yaptırılmıştır.
Yapı, 1903–1909 yıllarında yetimhane ve Darü’l-Hayr-ı Ali (Sanat Okulu) olarak kullanılmış, 1909’da Darü’l Fünun’a tahsis edilmiş; burada tıbbiye ve hukuk dışında kalan Ulum-ı Edebiye, Ulum-ı Şer’iye ve Fen bölümlerinde eğitim yapılmıştır. Yapımında ampir ve neo-rönesans üsluplarının hakim olduğu, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, üç katlı bir yapı olan Zeynep Hanım Konağı, 1922’de Y.Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından onarılmış, daha sonra 28 Şubat 1942’de çıkan yangında yanmıştır.
1943-1952 yılları arasında, Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat tarafından, Zeynep Hanım Konağı yerine bugünkü fakülte binası yapılmıştır.
İstanbul Üniversitesi’nin tarihi, Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinden hemen sonra, Medaris-i Semaniye (Sahn-ı Seman) adıyla kurduğu eğitim kurumlarına kadar inmektedir. Dolayısıyla Edebiyat Fakültesi’nin de, o yıllarda kurulmuş olduğu kabul edilir. Üniversite’nin Batı tarzında yeniden örgütlenmesi ise 1845, 1863, 1869, 1900 yıllarındaki düzenlemelerle gerçekleştirilmiştir. Tanzimat’ın ilanından sonra modern üniversitenin açılması için 21 Temmuz 1846 yılında ilk defa girişimde bulunulmuş, ancak 13 Ocak 1863’te bir açılış programı yapılabilmiştir. Açılış konferansında, üniversite bünyesinde çeşitli bölümlerin yanında Tarih, Coğrafya ve Felsefe Tarihi gibi derslerin okutulması kararlaştırılmıştır. 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile açılması düşünülen Darülfünun, 20 Şubat 1870’de Darülfünun-ı Osmani adıyla resmen faaliyete başlamıştır.
1874’de açılan Darülfünun-ı Sultani’nin üç bölümünden birisi de Edebiyat-ı Aliye Mektebi’dir. Edebiyat-ı Aliye Mektebi, günümüzdeki Edebiyat Fakültesi’nin çekirdeğini oluşturmuştur. 15 Ağustos 1900’de yapılan yeni düzenleme ile Darülfünun-ı Şahane adını alan üniversitede, Edebiyat Fakültesi de açılmıştır. Aynı yıl Edebiyat Bölümü’ne 25 öğrenci alınmış; iki yıllık öğretim sonunda, bunlardan ancak yedisi mezun olabilmiştir. 1911’de yapılan düzenlemeyle üniversite, İstanbul Darülfünunu ismini almış ve Ulum-ı Şer’iye, Ulum-ı Hukukiye, Ulum-ı Tıbbiye, Fünun ve Ulum-ı Edebiye Fakülteleri açılmıştır. 1915’de kız öğrenciler için İnas Darülfünunu kurulmuş ve Edebiyat Bölümü öğrencileri derslerini Edebiyat Fakültesi’nde görmeye başlamışlardır. 1919 yılında İnas Darülfünunu Edebiyat Bölümü’nün kız öğrencilerinin de, Edebiyat Fakültesi’nde erkeklerle beraber ders görmesi kabul edilmiştir. II. Meşrutiyet döneminden itibaren, yabancı uyruklu öğrenciler de İstanbul Darülfünunu’na kabul edilmeye başlanmıştır. 1919 tarihinde İstanbul Darülfünunu ilmi özerkliğe kavuşurken, fiili olarak da idari özerklik kazanmıştır. İhtisaslaşma daha düzenli hale getirilmiş ve Edebiyat Fakültesinde bölüm diplomaları verilmeye başlanmıştır.
1933’te çıkarılan 2252 sayılı yasayla, Darülfünun ve ona bağlı bütün kurumlar, kadro ve örgütüyle lağvedilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın İstanbul’da yeni bir üniversite kurması kararı alınmıştır. Böylece, İstanbul Darülfünunu tarihe karışmış, yerini İstanbul Üniversitesi almıştır. Türkiye Cumhuriyeti 10.yılını kutlarken, 1 Kasım 1933’de “ilk ve tek” üniversite olarak İstanbul Üniversitesi ve bugünkü şekliyle Edebiyat Fakültesi, eğitime başlamıştır. Fakülte kuruluşundan itibaren Sultanahmet, Çemberlitaş, Galatasaray, Laleli Zeynep Hanım Konağı, Fındıklı Hatice Sultan Sarayı’nda hizmet vermiş; 1953’de şimdiki Fen ve Edebiyat fakülteleri binasına taşınmıştır. Edebiyat Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Senatosu’nun protokolünde 3. sırada yer almaktadır. Akademik rengi yeşildir.
İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi gibi II. Ulusal Mimarlık döneminde yapılmış olan binalarda, genel olarak kesme taş malzeme kullanılmıştır. Yapıların en ayırt edici özelliği simetrik ve abidevi olmalarıdır. Bina, kimi açılardan Alman Nazi mimarlığının abartılı anıtsallığını çağrıştırırken, saçakları gibi bazı detaylarıyla da, geleneksel Osmanlı konut mimarlığını yansıtmaktadır. Yapının, o yıllardaki en ileri teknoloji standartını yakalandığı söylenebilir fakat zaman içerisinde gerekli tamirat ve tadilatların yapılmaması nedeniyle yıpranan bina, özgün nitelikleri kaybetmiştir. XIX. yy.sonu ile XX. yy. başı Türk Neo- Klasik mimarisinin geleneksel yapı öğeleri, yapıda özellikle cephelerde kullanılmıştır.
Fakülte binasında, Türk ve yabancı mimarların, eski plan şemalarını da denediğini görmek mümkündür ki, iki eyvanlı ve iki kanatlı revaklı orta avlu bunun en net görülebildiği bölümdür. Edebiyat Fakültesi’nin yerleşmiş olduğu bölümde, gerek cephede ve detaylarda, gerekse plan tasarımında, geleneksel öğretim kurumu olan medreseler örnek alınmıştır. Dışta, cepheye yansıyan revak, geniş saçaklar ve köşe çıkmaları dikkati çekmektedir.
İçte de, merdiven boşluklarının üst kat tavanlarında aynalı tonoz uygulamaları, revaklı avlunun kuzey kanadı arkasındaki şeref holünün üstündeki boydan boya beşik tonozlu mekan(bugün genel kitaplık), geleneksel örtü sistemlerinin uygulandığı noktalardır. Geniş koridorlar, yine oldukça geniş tutulmuş merdiven boşluklarının, dağıtımını sağlayan hollerle bağlanmıştır. Bunlarda da dört köşe ağır payelerle, revaklı iç avlular adeta yaşatılmaktadır.
Binada, öğretim elemanları ile araştırma guruplarına ayrılan oda ve seminer kitaplıkları yanında, dokuz büyük amfi ve küçük dershaneler bulunmaktadır. Bugün, genişleyen öğretim kadrosu ve artan öğrenci sayısı karşısında, oda ve dershanelerde doğal olarak sıkışık bir durum meydana gelmiştir. Yapının yüksek tutulmuş tavanları sayesinde, rahat nefes alma imkanı bulunmaktadır. Günümüzde bina içinde, Fen Fakültesi, Edebiyat Fakültesi ve Su Ürünleri Fakültesi yer almaktadır.
Adminden Not: Bugün İstanbul’da neredeyse her mahallede bir üniversite açılıyor. İstanbul Üniversitesi gibi köklü bir üniversitenin böyle tarihi bir binasında okumak bir ayrıcalık ama anlayana…Mahalle arası binalarda amfi nedir bilmeden okuyan günümüz gençliğinin bu yapıyı kasvetli bulması çok mantıksız. Dört yılı lisans, üç yılı yüksek lisans olmak üzere yedi yılımı, her gününden keyif alarak bu binada geçirdim.
Yıllar sonra ilk defa 29.06.2011’de fakülteme gittim. Binanın içi oldukça bakımsızdı, özellikle de kantini. Değerli hocalarımızın birçoğu özel üniversitelere gitmişti. Üzgünüm ki öğrenci kalitesi de, açılan özel üniversiteler sebebiyle düşmüştü. Bunları gözardı etmek mümkün değil ama her noktası tarih kokan fakülte binasının koridorlarında dolaşmak, amfilerinde oturmak, bahçesinde çay içmek, revaklarında arkadaşlarını beklemek, finaller öncesi kütüphanesinde çalışmak, değerini bilene hala güzeldir diye düşünüyorum… Sadece ben değil, aynı fakülteden mezun olan kardeşim de bu duygular ve düşünceler içerisinde…
29.06.2011
Özcan Yıldız
İst.Ünv.Fen-Edebiyat Fakültesinin tarihini ve bu gününü okudum,çok güzel
anlatmışsınız..