Burmalı Mescit
Kanuni Sultan Süleyman’ın genç yaşta ölen oğlu Şehzade Mehmet için Mimar Sinan’a yaptırdığı görkemli Şehzade Camii’nin dış avlu duvarının biraz ilerisinde, adını minaresinden alan bu küçücük camiyi görürüz. İçinde bulunduğu parkın ağaçları kadar abidevi Şehzade Camii sarıp sarmalamıştır onu adeta. Şehzade’nin heybetinden fark bile edilmez çoğu zaman…Orijinal bir kitabesi mevcut olmayan Burmalı Mescid Camii’nin giriş kapısı yanında 1540 tarihi çeker dikkatimizi. Ancak 902 (1497) tarihli bir vakfiyede adı geçen caminin tam inşa tarihinin bilinmediğini söyleyebiliriz. Mısır kadılarından Emin Nurettin Osman Efendi tarafından yaptırılan cami, 953 (1546) tarihi İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’ne de onun adıyla kaydedilmiş ve bu isimle de anılmış.
İlk yapıldığı dönemlerde etrafı konaklarla doluydu caminin. Şehzade Camii henüz yapılmamıştı. Dolayısıyla mahallelinin ibadet mekanı da burasıydı.1911 Uzunçarşı-Mercan yangınında kül olur caminin etrafındaki konaklar. O,bu yangından az zararla çıksa da cemaatini kaybetmiştir artık. Cumhuriyetten önce zikirler ve ebedi, ilmi sohbetler yapılan bir Nakşi dergahı haline gelir önce 1922’de de vakıflara geçerek kapatılır. 1927 yılında Türkistan Gençler Birliği tarafından konferans salonu haline getirilir. 1928’de çıkan camilerin sayılarını kısıtlayan yönetmelik sonucu ise kaderine büsbütün terk edilir. Öyle ki 1936’da içi moloz dolu dört duvardan ibaret bir harabeden başka bir şey değildir. Bir zaman sonra üzeri çinko bir çatı ile kapatılır, revak sütunlarının aralarına da duvar örülerek marangoz atölyesi yapılır.Böyle kör topal yıllarını geçiren mescid, 1961’de Vakıflar tarafından tamir edilerek yeniden ibadete açılır.
Cami yapımında hem kesme taş hem tuğla kullanılmış. Ana mekanının duvarları ile minare kürsüsü ve papuç kısımlarında kesme köfeki, son cemaat yerinde ise taş ve tuğla malzemenin kullanıldığını görürüz. Mescid bizi sivri kemerli, dört sütuna oturan, ahşap tavana sahip bir son cemaat yeri ile karşılar. Mermer sütunların devşirme sütun başlıkları kadar bu bölümün duvarında iki pencere arasında yer alan dört sıra bademli mihrap da dikkat çekici unsurlar arasındadır.Camiye son cemaat yeri duvarının sağ dibinde bulunan oldukça geometrik ve basık kemerli, ahşap bir kapıdan girilir. Etrafı pembe mermerlerle çevrili olan kapının içi boş kalan kısmında, bir ihtimalle kitabe bulunmaktaymış. Yan duvarında ise bir hücreye rastlarız. İçeri girdiğimizde son derece sade olan ibadet mekanıyla karşılaşırız. Burası basit bir kare biçiminde olup üstü bütün olarak tek bir çatı ile örtülüdür. Camiin her duvarında yer alan altlı üstlü ikişer pencere iç mekanı aydınlatır. Minber ve alçıdan yapılmış mihrap yenidir. Caminin hemen solunda haziresi çıkar karşımıza. Dönemin ileri gelen bazı şahsiyetlerinin yanı sıra caminin banisi Emir Nurettin Efendi’de burada gömülüdür. Bu küçücük caminin en güzel, en özel yeri adını aldığıminaresidir kuşkusuz. Yuvarlak gövdeli minarenin dış yüzü burmalı biçimde şerefeye kadar uzanan çubuklarla örtülmüş. Bu haliyle Türk mimarisinde görülen çubuklu ve yivli minarelerin son halkasıdır adeta.
Yolunuz Saraçhaneye düşerse görmeden geçmeyin onu. Komşusu Şehzade’nin heybetinden biraz kaçırın gözlerinizi ve Bozdoğan Kemeri’nin Marmara tarafına doğru bakın, Şehzade’nin kuzey yönüne, önce ağaçları görürsünüz, biraz daha dikkatli bakarsanız, güzel minaresi çağırır yanınıza…
Yazar: Ayfer İlter
Günümüz fotoğrafları Ayfer İlter’e aittir.
Leave a Reply