Tarabya
Tarabya, İstanbul’un Avrupa yakasında, Boğaziçi’nde tarihi bir semttir. Kuzeyde Kireçburnu ve Büyükdere, güneyde ise Yeniköy ile sınır komşusudur. Yerleşim, Eminönü’ne 19 kilometre, Taksim’e ise 16 kilometre uzaklıktadır. Tarabya adının tarihi kaynaklara göre ilk şekli “Farmakia”(Rumca ilaç demek) idi. Bir efsaneye göre, Cholchis Kralının kızı ve Jason’un karısı Medea, Tarabya köyünün yakınlarındaki küçük ve şirin körfezde toprağa ayak basmış, sihirli ilaçlarının ve şerbetlerinin bulunduğu sandığını burada açmıştır. Başka bir efsaneye göre de, Medea kıskanç, kötü ve büyücü bir kadındır. Kocası Jason’u zehirlemek için denize zehir atar, daha sonrasında burası zehir anlamına da gelen “Pharmakeus” olarak adlandırılır.
Sonrasında ise Patrik Attikus, havasının temizliği ve mevcut olan şifalı suları dolayısıyla buraya, şifa manasına gelen “Therapia” adını verir. O tarihten itibaren Rumlar tarafından ”Therapia” olarak anılan bölge, Türkler zamanında “Tarabya” olarak isimlendirilir. Bir söylenceye göre de, bu köye balık yemek için gelen Sultan II. Selim, bölgede bir saray inşaa ettirmiş ve burayı eğlence manasına gelen “Tarabiye” olarak adlandırmıştır.
İstanbul Boğazı’nın en iyi iki koyundan birisi Tarabya koyudur. Eski çağlarda bu koya “oldias kalos” denir, Tarabya burnunda ki kayalıklara ise “katergo” ismi verilirdi.Cenevizliler ile Venediklilerin 1352 yılında, tarabya koyu açıklarında yaptıkları deniz savaşında, Ceneviz filosu, Venediklileri çok hırpalamış, kaptanları Nicolas Pisani, usta bir manevrayla donanmasını Tarabya koyuna yönlendirerek, Venedik donanmasını tamamen yok olmaktan kurtarmıştır.
Tarabya 16.yüzyıla kadar, koyun en dip kısmında yer alan çok küçük ve bir kaç haneden oluşan bir balıkcı köyü idi. Köye yakın bir yerde ve deniz kıyısında bir de balıkcı dalyanı vardı. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ne göre, 17.yüzyılda Kazak korsanlarının saldırısından sonra yakılıp yıkılan Tarabya Koyu’nun mevcudu 800 hane kadarmış.Bağlık ve bahçelik olan bu köyün, bir camisi mevcutmuş ve en büyük yalısı da Gümrük Emini Ali Ağa’nın yalısıymış.
18.Yüzyıl boyunca Tarabya gözde bir sayfiye yeri olmuş, birçok yabancı elçilikler burada yazlık saraylar ve köşkler edinmişlerdir. III. Selim devrinde (1789-1807) Fransa, İsviçre, Napoli elçilikleri, II. Mahmut döneminde, (1808-1839) Danimarka ve Romanya elçilikleri, Sultan II. Abdülhamit döneminde(1876-1909) ise İngiltere ve Almanya elçilikleri Tarabya’da yazlıklar edinmişlerdir.19.yüzyılda Sultan II.Mahmut, Tarabya’da yazlık bir saray, Tarabya parkında dört yüzlü çeşme ve Bezm- i Alem Valide Sultan da Dereiçi Sokak’da bir çeşme yaptırmıştır. 1853-1856 yıllarındaki Osmanlı-Rus Savaşı’nda İngiltere ile Osmanlı Devleti müttefik olmuş ve cephede yaralanan İngiliz askerleri için Tarabya’da bir hastane yapılmıştır. Şirket-i Hayriye’nin vapurlarının devreye girmesiyle,1856 yılından sonra Tarabya kıyılarında birçok yalı ve sahilsaray inşaa edilmiş, bunlardan bazıları günümüze ulaşabilmiştir. 20.yüzyılın son yıllarında Tarabya, Tokatlıyan( http://www.degisti.com/index.php/archives/6303 ) ve 1894’de açılan Sümer Palas otelleriyle İstanbul’un sosyal yaşamında önemli bir yere sahiptir.
Tarabya semti geçmişte, bugüne kıyasla çok daha geniş alanları kapsayarak güneyde Yeniköy ve İstinye’den başlayıp, kuzeyde Kireçburnu ve Çayırbaşı’na kadar uzanıyordu. Tarabya’nın klasik yerleşim sınırları 1950’ye kadar eski hududlarını korudu. 1950’li yılların başında bugünkü Tarabyaüstü mevkiinde Şalcıkırı yolu çevresinde, dere yatağının kuzey yamaçlarında planlı konut alanı açıldı. 1965’lere kadar geçen 15 yıllık sürede, Sümer Palas’ın yerine kooperatif evleri yapıldı. Tarabya Burnu’nda yanan eski Konak Oteli yerine 1958-1964 yılları arasında Büyük Tarabya Oteli yapıldı. 1955 yılına kadar Maslak asfaltı, iki tarafı ağaçlar arasından kıvrılarak inen bir yoldu. 1958-1960 arasında bugünkü sahilyolu ve Tarabya Yokuşu açıldı. İlk gecekondular bugünkü Tarabyaüstü mevkiinde ayrıca Kireçburnu,Kefeliköy, ve Hacıosman Bayırı’na doğru Şalcıkırı ve arabayolu ulaşım hatları civarında hazine ve belediye arazilerinde tek tek görülmeye başlandı. 1975 yılında çevredeki gecekondu yerleşimlerine yoğun göçlerle nüfus yükselmiştir.Cumhuriyet Mahallesi ile batı ve güneyde İstinye Vadisi’nin kuzey yamaçlarına dayanan Ferahevler Mahallesi 1984 yılında kurulmuştur.
Tarabya Koyu bugün İstinye Koyu gibi çok pis olmasına rağmen, semt tavernaları, balık lokantaları ile ünlü bir semttir. Boğaz’ın sırtlarına kurulu yerleşim, şimdilerde gecekondulaşma ve siteleşmenin etkisinde olsa da; marinası, Huber Köşkü ki şimdiki Cumhurbaşkanlığı Yalısı, Zarifli Yalısı, Kostantinos-Eleni Kilisesi, Sultan Mahmut Han II.Çeşmesi, Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi, Zografos yalısı, ve tarihi dev çınar ağaçlarıyla İstanbul’un popüler kıyı semtlerinden biridir.
Linkler:
tarabyatarihi.com
Leave a Reply