İstanbul’un Surları
İstanbul Surları, İstanbul’un çevresinde bulunan, Bizans zamanında yapılmış şehir duvarlarıdır. 5.yüzyıldan başlayarak inşaa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalar dolayısıyla dört defa elden geçirilmiş olan surların uzunluğu 22 km.’dir. Haliç surları 5.5 km., Kara Surları 7,5 km.,Marmara Surları 9 km.’dir.
İlk surlar : Megaralı Dorların bugün tahminen Topkapı Sarayı’nın(http://www.degisti.com/index.php/archives/781) olduğu yerde, Akropolis Tepesi diye adlandırdıkları küçük yerleşimlerinin etrafını çevirdikleri duvardır. Bu surların fetihten sonra Sur-u Sultani denilen Topkapı Sarayı surlarının temellerinde kullanıldığı ileri sürülmektedir. Dönemin tarihçileri, bu surların yapımına 412’de başlandığını ve çok kısa bir sürede bitirildiğini söylerler. 5,7 km. uzunluğundaki bu surlar, 96 adet kule ile sağlamlaştırılmıştı. Roma İmparatoru Septimus Severus 196’da Byzantion’u ele geçirdiğinde daha sonra I.Konstantinus (324–337)’un yaptırdığı surun temelini teşkil edecek olan Sarayburnu’ndan başlayıp Hipodrom’a kadar devam eden surları yaptırmıştır.
Kara Surları : Bu surlar Yedikule’den başlayıp, Blakhernai Sarayı’nı içine aldıktan sonra Haliç’e(http://www.degisti.com/index.php/archives/5934) bağlanır. 5. Yüzyılda II. Theodosius’un yapımını başlattığı bu surlar, fetihe kadar çeşitli eklemelerle devam etmiştir. Fetihten sonra da Fatih Sultan Mehmet tarafından da bazı ilaveler yapılmıştır.
Kara surları iç içe üç kademeli yapılmıştır. Önde bir hendek (taphros) onun arkasında dış veya ön sur (mikron teichos) ve onun arkasında genişliği 3–8 m. arasında yüksekliği de 11–13 m. yi bulan iç veya arka sur (mega teichos) vardır. Hendeklerin içinin su dolu olup olmadığı devamlı bir tartışma konusu olup, kesin bir sonuca varılamamıştır. Bu hendeklerin bir kısmı Osmanlı döneminde sebze bostanlarına dönüştürülmüştür. İç sur duvarlarının 50 ile 75 m. arasına da bir burç yerleştirilmiştir. Bu burçlar kare, dikdörtgen veya yuvarlak plânlı olup, yükseklikleri de ortalama 24 m.dir. Bu burçlar sur bedeninden 10–11 m. ileri taşar ve içleri 2–3 katlıdır, üstleri ise kubbe veya tonoz ile örtülmüştür. İç sur ile dış sur arasında 12–15 m. genişliğinde bir düzlük arazi bulunmaktadır.
Dış surların bedeninde 4 m. kadar ileri taşan 9–10 m. yükseklikte, genişliği ise 4–5 m. olan kare veya yarım daire plânlı burçlar bulunmaktadır. Kara surlarının üzerinde 96 adet burç bulunmaktadır. Surlar kazamat olarak isimlendirilen sandık duvar tekniğinde olup, 1 m. kalınlığında ve 8 m. yüksekliğindedir. Bu kazamat denilen duvarların iç kısımlarında, silah deposu olarak kullanılan küçük odacıklar yer almaktadır. Sur duvarlarındaki taş sıralarının arasında beş sıra tuğla hatıllar yerleştirilmiştir. İki tarafı bu teknikteki surun içi moloz taş ile doldurulmuştur.
Sur bedenlerindeki askeri amaçlı kapıların yanı sıra Ana Kapı olarak anılan merasim kapıları da bulunmaktadır. Askeri amaçlı kapıların bazıları fetihten sonra örülerek kapatılmış, bazı yerlere ise yeni kapılar açılmıştır. Kapılar sur duvarında 5–6 m. genişliğinde bir hafifletme kemeri altında yer almaktadır. Bunlardan sivil amaçlı olanlarının içleri mermer kaplıdır. Bu kapılar şehirden çıkıştaki ana yolların üzerinde açılmışlardır. Kapı kanatları ise ağır ahşap ve bronz kaplıdır. Bu kapıların iç tarafından çift taraflı merdivenlerle surun üstüne çıkılmaktadır. Burçlara ve sur bedenine çıkan seğirdim yoluna çıkan merdivenler genellikle kapıların iki yanına yerleştirilerek zayıf noktalardaki duvarların kalınlaşması sağlanmıştır.
İstanbul’u batıdan kuşatan ve günümüze kadar gelebilen kara surlarının yapımına, II. Theodosius (408–450) zamanında başlanmıştır. A.M.Schneider ön surların 423–428 arasında bitirildiğini ileri sürmektedir. Bu kara surlarının, Ortaçağın en kuvvetli güvenlik duvarı olduğu kabul edilmektedir. 447 depreminde bu surların 57 burcunun ağır hasar gördüğü ve 60 günde onarıldığı bilinmektedir. 554’deki depremde ise Haliç surlarının kara surları ile birleştiği Regium Kapısı’ndan itibaren büyük zarar görmüş ve II. Iustinianus (565–578) tarafından 565–570 yılları arasında onarılmıştır. Arap akınları sırasında 669 ve 674–680 yıllarında şehrin korunması için İmparator II. Iustinianus tarafından sağlamlaştırılıp bazı ekler yapılmıştır. 717–718’de Arap komutanı Mesleme’nin ordularına karşı koymak için, III. Leon’un (717–741) halktan topladığı vergilerle surlar takviye edilmiş ve Araplar tarafından aşılamamıştır.
Surların 740 depreminde çok zarar görmesi üzerine İmparator III. Leon bu surların onarımı için gerekli parayı sağlamak için özel bir vergi koymuştur. X. ve XI. yüzyıllarda meydana gelen depremlerde hasar gören sur bedenleri ve kapıları I. Komnenos tarafından onarılmış, bazı kapılar güvenlik açısından kapatılmıştır. Kapatılan kapılardan birisi de Ksylokerkos (Belgrad) Kapısı’dır. Latin istilası sırasında surların burçlarının bazıları tahıl ambarları olarak da kullanılmıştır. 1354 depreminde tekrar zarar gören surları V. Ioannes Palaiologos onarmıştır.
İstanbul’un fethi sırasında surların büyük bölümü yıkılmış ve kapılar da büyük zarar görmüştür. Fatih Sultan Mehmet 1458’de surların tamamını onartmış ve Altın Kapı’nın arkasındaki Yedikule İç Kalesi’ni inşaa ettirmiştir. 1509 depreminde zarar gören surların onarımı 1510’a kadar devam etmiş ve Mimarbaşılar Bali ve Mahmut Ağalar’ın yürüttüğü onarım projesi ile giderilmiştir. Sadrazam Boynueğri Mehmet Paşa tarafından 1635’de büyük bir onarım ve temizletilmiştir. 1690 ve 1719 depremlerinden sonra Sadrazam Damat İbrahim Paşa tarafından onarılmıştır. 1754, 1766 ve 1894 depremlerinde bazı yerleri yıkılan surlar bu tarihten sonra pek önemsenmemiş, hatta taşları civardaki evler tarafından malzeme olarak kullanılmıştır. 1870-1873’te Tren yolu ve Sirkeci Garı’nın(http://www.degisti.com/index.php/archives/6594) yapılması sırasında Topkapı Sarayı önündeki bölümün bir kısmı yıkılmıştır.
Kara surlarının Haliç’e doğru inen ve Eğrikapı yakınındaki bölgede burçların içinde irili ufaklı zindanlar açılmıştır. Bunlardan en önemlisi Anemas Zındanı’dır. Surların Marmara tarafından başlayarak sırasıyla devam eden kapıları olmakla beraber, iki sur arasında ve önündeki hendek ile bağlantıyı sağlayan askeri amaçlı tali kapılar da bulunmakta idi. Ana kapıların isimleri ise sırasıyla şöyledir: Altın (Yaldızlı) Kapı (Porta Auera), Belgrad Kapısı (Porta Ksilokerkos), Silivri Kapısı (Porta Pege), Kalagru Kapısı (Porta tou Kalagru), Mevlevihane (Mevlana) Kapısı (Rhesium, Porta Rhegion), Top Kapısı (Porta Romanos), Sulukule Kapısı (Porta Pempton), Edirne Kapısı ( Porta Harisius, Andrinopolis), Eğri Kapı (Porta Regia), Blakhernai Kapısı (Ksyloporta).
Marmara Surları: Marmara Denizi kıyılarında 8,5 km. uzunluğunda ve tek sıra olarak yapılmıştır. Aya Barbara (Topkapı) Kapısı ile Kara surlarının güneyden başlayan bu surlar, Yedikule’nin güneyinde kara surları ile birleşmektedir. Marmara surları denizden gelecek düşman saldırılarına karşı korunma amacı ile yapılmıştır. Buradaki duvarlarının yüksekliği 12–15 m. arasındadır. Ortalama 20 m. yüksekliğinde kare, beş ve altıgen planlı 188 burcu ve 8’i büyük olmak üzere irili ufaklı 36 kapısı olduğu tespit edilmiştir. Küçük kapılar askeri amaçlı olmayıp, geride bulunan mabetlere, saraya ve diğer yapılara gitmek için kullanılmışlardır. 1871–1872’deki Marmara kıyısından demiryolu geçirilirken bu surlar sekiz yerinden kesilmiş ve büyük tahribata uğrayarak birçok kapı ve burcu yok olmuştur.
Marmara deniz surlarının ilk yapılışının sahile yığılan taşların oluşturduğu bir set olduğu bilinmektedir. Büyük Konstantinus ilk kara surlarını yaptırttığında deniz surları ile birleştirmeyi gerçekleştirmiştir. Samatya’nın doğu tarafında birleşen bu surlar depremden zarar görünce Arkadios (395–408) zamanında onarılmıştır. II. Theodosius kara surlarını yaptırdığında Marmara surları da bu yeni surun güneyindeki bitiş noktasına kadar uzatılmıştır. 447 depreminde zarar görünce I. Leon tarafından onarılmıştır Daha sonra II. Anastasios (713–715) Arap akınlarına karşı koymak için surları onartmıştır. Bu onarım sayesinde Arap komutanı Mesleme şehre girememiştir. 764’de çok şiddetli geçen kış sırasında Karadeniz sahili millerce mesafe donmuştu. İlkbaharda buzlar çözlünce akıntı birçok büyük buzları denize sürüklemişti. Bu buzullar akıntı ile Sarayburnu’na gelmiş ve surlara şiddetle çarparak büyük bir zararlar vermiştir. II. Mikhael (820–829) ve oğlu Teofilos’un (829–842) zamanında büyük bir tamir gördüğü de, kulelerin cephelerindeki kitabe bantlarında yazılıdır. Teofilos Haliç ağzında gerili olan zincirin dışında kalan ve denizden gelebilecek hücumlara karşı zayıf olan bu surları Eugenia Kapısı ile deniz feneri arasında kalan kısmını yıktırarak daha sağlam ve yüksek bir sur duvarı inşaa ettirmiştir.
I. Basileus (867–886) zamanında bir kasırgada tahrip olan surlar kısa bir sürede onarıldı. VI. Leon (886–912) Teophilos zamanında yapılmış olan on altıncı kuleyi ve sur duvarlarını yükseltmiştir. II. Nikophoros Phokas (963–969) Tarsus’tan ganimet olarak getirdiği bir kapıyı Barbara Kapısı’na koydurtmuş, I. Aleksios Komnenos (1081–1118) ise Mangana önündeki surları denize kadar genişletmiştir. Daha sonra I. Manuel Komnenos (1143–1180) da doğal şartların getirdiği tahribatı onarmıştır. Daha sonraları surlara denizin yaptığı tahribatları VIII. Mikhael Palaiologos ve III. Andronikos tamir ettirilmiştir.
Buradaki zeminin zayıflığı, şiddetli lodos fırtınaları, alüvyonlu bir dolgu toprak üzerinde yer alması bu surların kısa sürede aşınmasına yol açıyor ve bu yüzden de devamlı bakım çalışmaları yapılmasını gerektiriyordu. Dalgalara karşı büyük kaya blokları, önceki devirlere ait antik mermer parçaları barikat olarak ve sağlamlığı sağlamak için de sur temellerinin alt kısımlarında kullanılmıştır. Üst kısımlarda ise daha zayıf bir taş malzeme kullanılmıştır. 1343 ve 1354 depremlerinden bu surlar büyük zarar görmüş aynı zamanda Cenevizlilerin donanmasına karşı koymak amacıyla da sağlamlaştırılmıştır.
VIII. İoannes Palaiologos (1425–1448) Kontaskalion limanının inşasıyla birlikte bu bölgedeki deniz surlarını da yenilemiştir. Onarım için gerekli parayı Bizans’ın hazinesi karşılayamayınca Bizans’taki yüksek rütbeli kişiler maddi destekte bulunmuşlardır. Fetihten sonra bu surlar da diğerleri gibi onarılmışlardır. Fatih Sultan Mehmet Kadırga limanını inşa ederken bu limanın civarındaki surları kulelerle sağlamlaştırmıştır. 1635’de Sadrazam Bayram Paşa daha evvel geçirdiği depremlerden dolayı zarar görmüş olan surları tamir ettirmiştir. 1722-1723’de Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa Yalı Köşkü ile Narlı Kapı arasında deniz surlarına ilaveler yaptırmış ve Ahırkapı inşaa edilmiştir. 1816’da II. Mahmud’un emriyle Mermer Köşk’ün yapılması sırasında Top Kapı’daki mermer kesme taştan yapılmış kuleler yıktırılmıştır. 1959’da Sirkeci’den Bakırköy’e doğru açılar sahil yolunun yapımı sırasında surların bazı bölümleri yıkılmış ve molozları surların diplerine atıldığı için bir nevi temel sağlamlaştırma oluşmuştur.
Marmara Surları’nın kapıları; Aya Barbara (Basilike) Kapısı (Topkapısı), Üçüncü Burçtaki Kapı, Dördüncü Burçtaki Kapı,Değirmen Kapısı, Aya Yorgi (Aziz Georgios) Kapısı, Ahırkapı’dır.
Haliç Surları:Haliç, Marmara’nın ağzına yakın bir kısmında Alibeyköy (Kydaros) ve Kâğıthane (Barbyzes) derelerinin birleşmesiyle oluşup, Buzul Çağının sonlarında kara kesiminin sular altında kalmasıyla meydana gelen ve karaya 8 km. kadar içeri giren bir deniz girintisidir. Antik Çağda Haliç’e “Keras” denilmekte, bu isim Byzantion’un kurucusu Byzas’ın annesi Keroessa’dan gelmektedir. Roma İmparatorluğu’nun son yıllarında I. Konstantinos Byzantion’u ikinci bir merkez yapmak istemesiyle, Cibali ile Fener arasında yeni surlar inşa ederek Haliç’e bir iç liman olarak kullanılmasını sağlamıştır. II. Theodosius ise bu surları Ayvansaray’dan Haliç’e inip Marmara’ya doğru uzatarak kenti emniyet altına almak istemiştir.
Haliç surlarından günümüze çok az parça kalmıştır. Bu surlar bu bölgede yapılan binalar arasında kaybolmuştur. Sarayburnu’ndan Bahçekapı’ya kadar olan kısım ise 1871’deki demiryolu inşaatı sırasında yıkılmıştır. Kara tarafı surlarına göre çok zayıf ve alçak olan bu surlar tek sıra halindedir. Taş sıralarının arasındaki 6–7 kat tuğla hatıllarla yapılmıştır. Kâğıthane ve Alibeyköy derelerinin getirdikleri balçıkla Haliç’in dolması burada çürük bir zemin meydana getirmeleri nedeniyle bu duvarlar alçak, burçları ise kare şeklinde yapılmıştır. Bu nedenle doğal olarak burada birtakım kaymalar ve çökmeler oluştuğundan devamlı olarak onarılmıştır.
Kara Surları tamamlandıktan sonra Haliç kıyılarını da tamamlamak zorunluluğu doğmuştur. 626’daki Avar istilası da bu bölgede sur yapılması gereğini göstermiştir. İmparator Heraclius (610–641) Petrion, surlarının güney bitimine üzerinde on iki burç bulunan surları yaptırarak Blachernai bölgesini emniyet altına almıştır. Petrion adı verilen çift surun ne zaman yapıldığı hakkında kesin bir tarih verilememekle beraber, İmparator Iustinianus zamanında yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu surların çevresinin uzunluğu 265 m.dir. Haliç surlarını III. Tiberius (698–705 ) Arap akınlarına karşı koymak amacıyla tamir ettirmiş ve Eugenis kulesinden Galata’daki bir kuleye bağlanan bir zincir çektirmiştir. Bu zincir sayesinde Arapların 717’deki akınlarında şehre girmeleri engellenmiştir. II. Anastasius’un (713–715) bu surları tekrar tamir ettirdiğini tarihçi Teophanos yazmaktadır. Yine aynı yazar 763 senesindeki kışın çok sert geçtiğini ve Karadeniz’den gelen büyük buz kütlelerinin bu sura çarparak büyük zararlar verdiğini yazmıştır.
II. Mikhael ve oğlu Theophilos sur duvarlarının yeterli yükseklikte olmadığını görerek, Hagios Demetrius Kilisesi ile Sarayburnu arasında büyük bir onarım faaliyetine girmişler ve birtakım ilaveler yapmışlardır. Bu dönemde Haliç sahili ile Heraclius suru arasındaki sahayı kapatmak için dikine bir sur daha yapılmıştır. Latin istilası sırasında şehri Haliç’ten kuşatan Haçlılar buraya çekilmiş olan zincirin ucunun bağlandığı Kastellion burcunu ele geçirerek zinciri açmışlar, Balat ile Petrion arasındaki surların denize en yakın olduğu yerden hücuma geçerek kurdukları asma köprülerin de yardımı ile kente girmişlerdir. Bu arada onlara yardım maksadıyla Venediklilerin çıkardıkları yangın da şehrin ele geçirilmesini kolaylaştırmıştır. Bu istila sırasında Haliç surları ve bu burçları büyük zarar görmüştür. Latin istilası sonunda II. Mikhael bu surları yeniden onarmış ve yükseltmiştir. Zamanla donanma zayıflayınca, ve Latinlerin istilası da yaşanınca, buradaki surları yükseltmek ihtiyacı doğmuştur. VI. İoannes Kantakuzenos (1347–1354) bütün sahil surlarını tamir ettirmiş, burçların üst kısımlarını kalın hatıllar ve ahşap malzeme ile biraz daha yükseltmiştir. Ayrıca sur ile deniz arasına bir de hendek kazdırmıştır. Bu onarımlara ait Cibali Kapısı üzerindeki kitabe ise bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir.
Cenevizliler şehre girememelerine rağmen çekilirlerken surların önündeki evleri yakmışlardır. Fetih sırasında ise Hasköy tarafına yerleştirilen toplar bu surlara büyük ölçüde zarar vermiştir. Haliç surları Patrikhanenin bulunduğu Petrion’da bir iç kale meydana getiriyordu. Tahtakale’deki bir burcu ise Bizans devrinden beri hapishane olarak kullanılmış, Osmanlı döneminde de aynı işlevini sürdürmüştür.
Haliç Surları Kapıları; Ayvansaray Kapısı (Kiliomene), Balat Kapısı, Petri Kapısı, Yeni Ayakapısı, Cibali Kapısı (Porta İspigas), Zindan Kapı (Porta Seminaria)’dır.
Galata Surları: Günümüzde Bankalar Caddesi Karaköy Meydanı ve Kalafatyer’ini içine alan, oldukça dar ve kıyıdaki bir sahayı kaplayan bu bölgeye, imtiyazlı olarak yerleşmiş olan Cenevizlilerin yaptıkları surlardan günümüze çok az duvar kalıntısı ile burçlara ve kapıları ait bazı kalıntılar gelebilmiştir. Cenevizliler 1267’de Galata’da yerleşme iznini, İmparator VIII. Mikhail Palaiologos’dan almışlardır. İmparator Cenevizlileri kontrol altında tutmak için burada bir Bizans garnizonu bırakarak surları yıktırmıştır. Sur duvarları olmadığı için 22 Temmuz 1296’da Venedik donanması Galata’daki Ceneviz kolonisinin evlerini yakmıştır. Bu olay üzerine Venedik Balyosu linç edilmiştir. Cenevizliler olası tecavüzlere karşı kolonilerinin etrafını bir sur duvarı ile çevirmek istediklerini II. Andronikos Palaioloğos’dan talep etmişlerse de gerekli izini alamamışlardır. 1303’de İmparator Cenevizlilere tanıdığı bu imtiyazlı bölgenin sınırlarını bir ferman ile tespit ederek kesinleştirmiştir. Buna göre kolonilerinin etrafını sadece boş bir arazi şeridi ile çevirmelerine izin verilmiş, bölgenin dışında ev yapımı ise kesinlikle yasaklanmıştır. Daha sonraları Bizans’ın iyice zayıflamasından yararlanan Cenevizliler, sınırlarını genişletmişler, surlarını Tophane çevresine kadar uzatmışlardır.
İstanbul’un fethi sırasında Cenevizliler, tamamen bağımsız bir devlet tutumunu takip ederek tarafsız kalmaya çalışmışlardır. Fetihten sonra 1 Haziran 1453’de Fatih Sultan Mehmet ile aralarında imzalanan bir anlaşma ile şehrin sahibi olduklarını reddetmişler buna karşılık da imtiyazlarını korumuşlardır. Fatih Sultan Mehmet bu anlaşmadan sonra surların bir kısmını yıktırtmıştır. Galata surları, Haliç ve Boğaz tarafından denizle sınırlandığından karadan gelecek tehlikeye karşı Azapkapı, Şişhane, Galata Kulesi-Tophane arasında idi. Surların önünde 15 m. genişliğinde hendek kazılmıştı. Bu taraftaki kapılar, arkadaki araziye hendekler üzerinden ağaç köprülerle bağlanmışlardı. Surların kalınlığı 2 m. çevresi ise 2 800 m. yi bulmakta olup 37 hektarlık bir sahayı kaplıyordu. Cenevizliler daha sonra sınırlarını genişlettiklerinden aralara bölme duvarları yapmışlardır. Surların en büyük burcu sahili korumak amacıyla yapılmış olup, bugünkü Yeraltı Camisi bu burçtan istifade edilerek yapılmıştır. Surların ikinci önemli kulesi ise Galata Kulesi’dir.( http://www.degisti.com/index.php/archives/5461 )
Bu surlar XIX. yüzyılın ortalarına kadar gelebilmişler ve bu tarihten sonra inşaat alanı kazanmak için yıktırılmıştır. Surların üzerlerindeki armalı levhalar ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır. 1509 depreminden büyük ölçüde zarar gören bu surlardan günümüze Galata Kulesi’nin civarında sur ve burç kalıntılarından çok azı gelebilmiştir.
Galata Surların deniz yönündeki kapıları; Kürekçi, Yağkapan, Balıkpazarı, Karaköy Kurşunlu Mahzen ve Mumhane Kapısı,Beyoğlu tarafındaki kapıları; Büyük ve Küçük Kule kapıları ile Azap Kapısı idi. İç bölmelerdeki kapılar ise İç Azap Kapısı, Kuledibi Kapısı, Horoz Kapı ve Voyvoda Kapısı idi.
Kara Surlarının korunmasıyla ilgili ilk karara Prost’un Tarihi Yarımada Planında rastlanmaktadır. Bu tarihten 30 yıl sonra; 1964 yılında onaylanan 1: 5000 Ölçekli Sur İçi Nazım İmar Planında da, Prost’un planının kara surları ile ilgili kararının tümüyle geçerli olduğu kabul edilmektedir. Bu karardan 20 yıl sonra ise İstanbul Belediyesi “Tarihi Alanlar ve Surlar Koruma Bürosu’ tarafından hazırlanan ‘İstanbul Surları Koruma Projesi” Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 19.06.1981 tarih ve 12850 sayılı kararı ile onaylanmıştır.
1985 yılında UNESCO Dünya Miras Komitesi’ne yapılan teklifte İstanbul kara surlarının 6650m uzunlukta olmasına, 447 yılına tarihlenmesine ve askeri mimari olarak taşıdığı öneme vurgu yapılmakta, Tarihi Yarımada’da tüm eserlerden önce surların yapılmış olduğu belirtilerek, bu surlar olmadığı takdirde bölgede yaşamış olan kültürlerin, ürettikleri sanat ve mimarlık eserlerinin olamayacağı mesajı verilmektedir. Bu teklif belgeye dayalı olarak, bugün İstanbul Kara Surları Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır.
Bu gelişmelerin devamında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 1987’de onayladığı “Kara Surları Koruma İmar Planı” ile sınırlar bir kez daha teyit edilmektedir. İstanbul I Numaralı KTVKK (Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu) tarafından 26.01.2005 tarihinde onaylanan Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nın İstanbul Kara Surları ile ilgili kararında da yukarıda kabul edilen ilkeler değiştirilmeden plana aktarılmaktadır.
Kaynakça:
AnaBritannica, “İstanbul surları”, c.12, Ana Y. İstanbul 1988.
Haldun Hürel, İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık, Dharma Y., İstanbul 2005
restorasyonforum.com
kenthaber.com
Leave a Reply