Fatih Camii Külliyesi
Fatih Camii Külliyesi, Bizans’ın Ayasofya’dan sonraki ikinci kutsal tapınağı olan Havariyun Kilisesi kalıntıları üzerine, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış olan yapılar topluluğudur.
Külliye; merkezindeki cami, on altı tane medrese, darüşşifa, tabhane, imarethane, kütüphane ve hamamdan müteşekkildir. Yapımına 1462 yılında başlanıp, 1470 yılında tamamlanmış olan külliyenin mimarı Atik Sinan’dır.
Fatih Külliyesi arazisi üzerinde daha önceleri İustinianos’un Havariyun Kilisesi vardı. I. Konstantinus, Haliç’e bakan yüksek bir alanda evvelce var olan 12 tanrıya adanmış bir tapınağın kalıntılarını yıktırarak, yerine bu kiliseyi ve kendisinin mezarının da bulunduğu mausoleum yaptırmıştır. Fakat inşaatın tamamladığını göremeden 337’ de İzmit(Nikomedia)’de ölmüş ve buradaki mausoleuma gömülmüştür.
İstanbul’un fethin ardından yapı patrikhane kilisesi olarak kullanılmış, Fatih Sultan Mehmet buraya cami inşaa etmek isteyince, patrikhane Pammakaristos Manastırı’na taşınmıştır.
Şehrin yedi tepesinden biri üzerine inşaa edilen Fatih Camii, Osmanlı padişahları ve ailesi tarafından yaptırılan ve ”sultan camileri” anlamına gelen selatin camilerinin, İstanbul’daki ilk örneğidir.
Mimar Atik Sinan tarafından yapılan ilk cami, 1509 ve 1557 İstanbul depremlerinde büyük hasar görmüş, sonrasında II.Beyazıt döneminde onarılmıştır. Sultan III.Mustafa 1766 depreminde harabe haline gelen camiyi, 1767-1771 yılları arasında Mimar Mehmet Tahir Ağa’ya tamir ettirmiştir.
İkinci cami inşaa edilirken, yıkılan caminin mimari özelliklerine sadık kalınmamış; dönemin mimari üslubunun klasik üslupla harmanlandığı, günümüzdeki yapı meydana getirilmiştir. Yeni yapıda, eski camiden mihrap, kıble duvarı, kuzey duvarı, minarelerin kaideleri ve birinci şerefeye kadar olan gövdeleri, şadırvan, şadırvan avlusunun üç duvarı ve taç kapısı aynen korunmuştur.
Fatih Camii’nin ilk yapımında, cami alanını genişletmek için duvarlar ve iki ayak üzerine bir kubbe oturtulmuş, bunun da önüne bir yarım kubbe eklenmiştir. Böylelikle 26 m. çapındaki merkezi kubbe bir yüzyıl boyunca en büyük kubbe niteliğini korumuştur. Prof. Dr. S.Eyice, ”1766 yılındaki depremden sonra yıkılan ve aslından farklı olarak yeniden inşaa edilen Fatih Camisi’nin ilk planı, Çemberlitaş’taki Atik Ali Paşa Camisi‘nin (http://www.degisti.com/index.php/archives/7781 ) benzeridir” der.
Caminin ikinci defa yapılışında, payandalı camiler planı uygulanmıştır. Şimdiki durumda 19m. çapındaki merkezi kubbe, dört fil ayağına oturmakta ve bunu dört yarım kubbe desteklemektedir. Yarım kubbelerin etrafındaki ikinci derecede yarım ve tam kubbeler, mahfildeki ve dıştaki abdest musluklarının önündeki galerileri örtmektedir.
Mihrabın sol tarafına, türbe tarafından geniş bir rampa ile girilen Hünkar Mahfili ve iki oda ilave edilmiştir. Ayrıca caminin doğu ve batı taraflarına birer mahfil eklenerek, altlarına onbeşer adet musluktan oluşan abdest alma yerleri yapılmıştır. Akdeniz medreselerine açılan kapı önüne de, bir su kuyusu açılmıştır.
Caminin 19.y.y.a kadar tek şerefeli olan iki minaresine, bu yüzyılda birer şerefe daha eklenmiş, ayrıca minareler yükseltilmiştir. 29Ocak 1932‘de ilk Türkçe ezan Fatih Sultan Mehmet Camii’nde okunmuştur.
Yapının son devirlerde harap olan alçı pencereleri, adi çerçevelerle değiştirilmiştir.
Caminin bezemelerinde ise barok tarzının etkileri görülür.
Avlu kapısının yanındaki yangın havuzu, Sultan II.Mahmut tarafından 1825 yılında yaptırılmıştır.
Fatih Camii, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde büyük hasar görmüş; zemininde kaymalar tespit edilmiştir. 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, zemin güçlendirme ve restorasyon çalışmalarına başlanan camii, bugün kısmi olarak ibadete açıktır.
Türbe: Fatih Camii’nin önünde iki adet türbe mevcuttur. Mihrap duvarının önünde Fatih Sultan Mehmet’in Türbesi ( http://www.degisti.com/index.php/archives/2997 ), bu türbenin az ilerisinde ise Fatih Sultan Mehmet’in zevcesi olan Gülbahar Hatun’un türbesi bulunmaktadır.
Bir iddiaya göre, 1766 depremi sonrası yenilenen caminin mihrap duvarının ileriye alınmasıyla, Fatih Sultan Mehmet Türbesi’nin yeri değişmiş; mezarı cami mihrabının altında kalmıştır. Buna göre mezar, türbeden caminin mihrabı altına kadar uzanan bir dehlizin sonundaki odada bulunmaktadır.
Sekiz köşeli türbenin üzeri tek kubbeyle örtülmüştür. Giriş kısmında, geç bir devirde eklenmiş olan, iki sütunlu, geniş saçaklı barok üslubunda sundurma bulunmaktadır. Türbe genel anlamda klasik üsluba bağlı görünse de, dış cephedeki payeleri, kademeli profil süslemeleri ile Barok özellikler de taşır.
1782 yangınında türbenin içi sandukası da dahil yanmış, I.Abdülhamit tarafından türbe tamir ettirilmiştir. Sultan Abdulaziz 1865-1866’da türbeyi onartmış, iç süslemelerini yeniletmiştir. Yapı, Sultan Mehmet Reşat zamanında 1909-1918 yılları arasında ve 1953’de de tamirat görmüştür.
Fatih Sultan Mehmet Türbesi’nden daha yalın hatlara sahip olan Gülbahar Hatun Türbesi, 1766 depreminden sonra yapılan dairesel üst pencereleri dışında, genel olarak klasik Türk mimarisi özelliklerini yansıtmaktadır.
19. y.y.da külliyeye, II Mahmut’un annesi Nakşidil Sultan’a ait, oval pencereleri, kademeli profil süslemeleri ve akantus yaprağı kabartmalarıyla barok etkiler taşıyan bir türbe daha eklenmiştir.
Bu türbede Nakşidil Valide Sultan’dan başka Cevri Kalfa, Mihrimah, Adile, Münire ve Fatma Sultanlar ile Şehzade Abdülhamid medfundurlar.
Medreseler: Fatih medreseleri; Sahn-ı Seman ve Tetimme olmak üzere ikiye ayrılır. Fatih Camii’nin iki tarafında dörderden sekiz adet olmak üzere inşaa edilen medreselere “Sahn-ı Seman” adı verilmiş ve bu medreseler; Yüksek Medrese (Üniversite) olarak adlandırılmıştır.
Bu büyük medreselerin arka tarafında paralel bir vaziyette dizilmiş, tıpkı Sahn-ı Seman medreseleri gibi dörderden sekiz adet olmak üzere yapılan medreselere “Tetimme” adı verilmiştir. Bu medreseler; Sahn-ı Seman medreselerine öğrenci hazırlayan, orta seviyede hazırlık medreseleriydiler.
Sahn-ı Seman medreselerinden Fatih Camiinin doğusunda Karadeniz tarafında bulunanlara Karadeniz Medreseleri, batısında Marmara tarafında bulunanlara ise Akdeniz Medreseleri denmiştir.
Kıble yönünden başlamak üzere birinci medreselere Başkurşunlu, yanındakilere Çifte Başkurşunlu, bunun bitişiğinde olanlara Çifte Ayakkurşunlu, sondakilere ise Ayakkurşunlu adı verilmiştir.
Külliyenin önemli elemanları olan bu medreselerin inşaası, 1470 yılında tamamlanmıştır. 1766 yılı depreminde büyük ölçüde hasar gören medreselerden, günümüze sadece sekiz tanesi ulaşmıştır. Bugün öğrenci yurdu olarak kullanılan medreseler, 1955 yılında Vakıflar İdaresi tarafından restore edilmiştir.
Tabhane: Fatih Külliyesi’nin önemli bir parçası olan tabhane, Akdeniz Medreseleri’nin doğusunda, Baş Kurşunlu Medrese’nin ilerisinde yer alır. Aslen misafirhane olarak inşaa edilen yapı, tabhane fonksiyonunu yitirdikten sonra medrese olarak kullanılmıştır. 64m.x43m. boyutlarında dikdörtgen planlı bir binadır ve girişi batı yönündedir.
Ayrıca tabhane içerisinde, burada kalanlara, külliye içerisindeki görevlilere ve medresede barınan öğrencilere yemek çıkaran bir İmarethane bulunuyordu.
Tabhane bugün 14 odasıyla, Fatih Camii Erkek Kur’an Kursu olarak faaliyet göstermektedir. Eylül 2010 tarihinde restorasyona alınan yapıdaki çalışmaların Aralık 2011’de bitmesi planlanmaktadır.
Darüşşifa: Tabhanenin simetriğinde, Karadeniz Medreseleri’nin doğusunda yer alan darüşşifa, İstanbul’un Türk dönemine ait ilk hastanedir. Darüşşifa mütevellisi Osman Ağa, 1766 depreminde bir hayli zarar gören bu yapının yıktırılıp, arsasının satılmasını önermiştir. II. Mahmut darüşşifanın yenilenip hana çevrilmesinin daha uygun olduğu düşüncesiyle Mustafa Ağa’yı gerekli incelemeleri yapmak üzere görevlendirmiştir.
Mütevelli Osman Ağa ile aynı kanaate varan Mustafa Ağa’nın raporuyla birlikte, hücreler ortadan kaldırılmış, yalnızca mihrap kısmı ileri çıkıntı yapmış olan kubbeli mescit yıkılmadan bırakılmıştır.
1908 Çırçır ve 1918 Fatih yangınlarında çevresindeki ahşap evlerle beraber darüşşifa da yanarak harap olmuştur. Geçen zaman içersinde bir daha onarılamayan darüşşifadan bugün hiçbir iz kalmamıştır.
Kervansaray: Tabhanenin eğimi altında kalan kısmında bulunur. 1980’li yıllarda restore edilip kullanıma açılan kervansaray, Vakıflar İdaresi tarafından önüne yapılan yeni dükkanlarla birlikte iş yerlerine tahsis edilmiştir.
Çarşı: Fatih Külliyesi’nin güney tarafında, birçok dükkandan meydana gelmiş büyük bir çarşısı bulunduğu bilinmektedir. Saraçhane olarak adlandırılan bu çarşı, XX.yüzyıl başlarında oldukça eskimesine rağmen, hala ayaktaydı. Fakat 1918’deki Fatih yangınında bu çarşı da ortadan kalkmıştır. Günümüzde Dülgerzade Camii’ne komşu bir iki dükkan hücresinin, bu çarşının son kalıntıları olduğu düşünülmektedir.
Kütüphane: 1742’de I. Mahmut tarafından camiinin kıble duvarına bitişik, müstakil bir kütüphane yapılmıştır. Yapı, son yıllarda oluşan çatlaklar sebebiyle boşaltılmış, yıkılma tehlikesine karşı etrafı çelik halatlarla sarılarak, koruma altına alınmıştır. İçersindeki kitaplar da Süleymaniye kütüphanesine taşınmıştır.
Hamam: Külliyenin güney tarafında bir de hamam yapılmıştır. Hamamın arazisi çevreye nazaran daha çukurda olduğundan, buraya “Çukur Hamam” denmiştir. 1766 depreminde zarar gören hamam, daha sonra tamir edilemediğinden, başka amaçlarla kullanılmış ve zamanla harap olmuştur.
Muvakkithane: Çörekci ve Boyacı kapıları arasında, Fatih meydanına bakan bir noktada yer alan muvakkithanenin sık sık ahşap bina olarak yenilendiği bilinmektedir. III.Selim zamanında (1789-1807) tamir ettirilen bu yapı, 1918 yılındaki Fatih yangınında tamamen ortadan kalkmıştır.
Hazire: Fatih camii haziresi özellikle son devirde, iyice genişlemiştir. Hazirede; Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Sadrazam Giritli Mustafa Naili Paşa ve bazı devlet ricali’nin kabirleri de bulunmaktadır.
Linkler:
sanattarihi.net
İBB Web Sitesi
Fatih Müftülüğü Web Sitesi
ayfer
Çoğunlukla seferlerden elde edilen ganimetlerle yapılan selatin (sultan) camilerinden ilki olan Fatih Camii, İstanbul’un 4. tepesinde yer alırken 5.yy yapısı olan Havarion Kilisesi üzerine yapılmış.
1453’den önce İstanbul Patrikhanesi olarak kullanılan yapı, serbest haç planlıymış. Fatih Camii duvarlarının Havarion Kilisesi’ne ait olduğuna dair görüşler bulunsa da camii, 17. yy.’da yeniden elden geçtiği için bu görüşün pek tutarlı bir yanı olmasa gerek.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde yazan bir rivayete göre; İstanbul’un fethi şerefine yaptırdığı bu caminin yapımı tamamlanınca gördüğü yapı kendisini öfkelendirir ve derhal mimar Atik Sinan’ı yanına çağırır ve “Benim camimi niçin Ayasofya kadar yüksek etmedin?” diye azarlar. Mimar başı da iki büklüm biçare “Padişahım İstanbul’da çok zelzele olur yıkılmasın diye camiyi alçak ettim” diyerek özür diler. Fatih ise “Özrü cürmünden şiddetlidir” diyerek mimarbaşının ellerini kestirir.